Minik Pati, yardıma gereksinimi olan evcil hayvanların sahiplendirilmesi düşüncesiyle yapılmıştır. Sokakta da olsa, tehlikelerden uzak biçimde, sağlıklı olarak yaşayabilen hayvanların ilanları sitede yayınlanmaz. İlan sahibi, veteriner, konaklama, aşı parası gibi adlar altında, alıcıdan ücret talep edemez.

Pati Dostları

Hülya Yenidoğan ve Hayatındaki Patiler (31/07/2007)

Hülya Hanımı yaklaşık 4–5 yıldır tanıyorum. O, sahipsiz sokak hayvanlarının kanatsız meleği. Emekli olduktan sonra, hayatını çaresiz sokak hayvanlarına yuva bulmaya adamış, gerçek bir hayvan sever. Onunla sohbet etmek öyle keyifli ki, saatlerce sıkılmadan hayvanlarla olan maceralarını dinleyebilirsiniz. Son derece iyi niyetli ve güler yüzlü bir insan. Geçtiğimiz hafta Hülya Hanım’ın evine konuk olduk, kedilerini ve yuva bulma konusundaki çalışmalarını anlattı bize. Bu keyifli söyleşi için kendisine çok teşekkür ederiz.



— Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1947 Ankara doğumluyum. 1964 Fatih Kız Lisesi mezunuyum, daha sonra fark dersleri vererek ilkokul öğretmeni oldum. 1965 de Kars'ta öğretmenliğe başladım. 1995 yılında Gaziantep’ten emekli oldum. Kırk yaşında oğlum Teoman, yirmi dokuz yaşında kızım Aslı ve dokuz yaşında Başak adında bir torunum var. Bir de kedilerimiz...

—Nasıl başladı hayvan sevginiz?

Kedi ve köpekleri olan bir evde doğduğum için hayvan sevgim anne karnında başladı diyebilirim. Uzun yıllar önce bir köpeğim vardı, kanser oldu, on yaşında kalp yetmezliğinden onu kaybettim. Çok uzun yıllardır kedilerimizle birlikte yaşıyoruz.


— Evinizde kaç kediniz var? Hikâyelerini kısaca anlatır mısınız?

Evde toplam yedi kedim var, hepsini zor durumda minicikken sokaktan aldım. Sık sık minik pansiyonerlerim de oluyor, zamanla onları sahiplendirmeye çalışıyorum.

Yumoş en yaşlı kedimdi. Yaklaşık bir ay önce 17 yaşındayken onu yaşlılıktan kaybettim.

Ondan sonra en yaşlı kedim Portakal. Şu anda 11 yaşında, evimizin ağır efendisi.



Şeker kızım 10 yaşında. Bir gece kapıcı dairesinden almıştık onu, henüz 1,5 aylıktı. Çok korkak, güvensiz ve vahşi bir kediydi. Öyle ki on beş gün boyunca koltuğun altından çıkmadı. Mamasını orada yedi, suyunu orada içti. Hatta tuvaletini dahi oraya yaptı. Şeker kızımız aynı zamanda evdeki diğer kedimiz Tarzan’ın annesidir.



Bilhassa erkek kedilerin gelişimini tamamlaması için bir yaşını doldurmasını beklerim. Şeker kızımız daha 4,5 aylıkken, kaşla göz arasında, o dönem henüz kısır olmayan oğlumuz Portakal ile çiftleşmiş. Hamileliğini fark edemedim o zaman, mecburen doğurmasına izin verdik. Dört bebeği oldu, hepsini yuvalandırdık. Fakat Tarzan 4,5 aylık olduğunda gittiği yuvasından geri döndü. O saatten sonra ona yuva bulamadık ve bizimle kalmasına karar verdik. Tarzan, bugün dokuz yaşında ve yaklaşık on kilo ağırlığında tombul bir kedi. Anne ve babasıyla birlikte yaşayan şanslı kedilerden.



Tatar, siyah beyaz, İran kırması kedimiz. Bundan sekiz sene önce bir komşumuz, sokağın köşesinde çamur içinde bir yavru kedinin olduğunu haber verdi. Yanına gittik ki manzara inanılmaz. 1,5 aylık kadar bir kedicik, sel suyuna kapılmış. Büyükçe bir çukurda her yeri çamura bulanmış, perişan halde çırpınıyor. Evimize aldık, iyileştirdik. Tam yuva arıyoruz derken, talihsiz bir kaza geçirdik ve kedimiz camdan düştü. O kadar üzüldük ki bu duruma, onu kimselere vermeye kıyamadık. Tatar bugün sekiz yaşında, evimizdeki mutlu kedilerden bir tanesi.

Memoli, oğlumuz evimizin en yalaka kedisidir. Kızımın bir arkadaşı bulmuş, “biz buna matbaada bakamıyoruz, burada köpek var, üstelik makinelere sıkışır diye korkuyoruz, sizinkiler buna yuva bulabilirler mi?” diye vermişler kediyi. Memoli eve geldi, yuva aramaya başladık. Yaklaşık üç aylık olduğunda ona çok güzel bir yuva buldum. Bir baba ve oğlu Acıbadem’den gelip aldılar Memoli’yi. Ertesi gün adamcağız telefon açtı, “Hülya hanım, bir sesini dinleyin, eğer birkaç gün sürecekse dayanırız elbette, çünkü çok sevdik. Ancak hayvan çok mutsuz, resmen ağlıyor” dediğinde uzaktan Memoli’nin sesini duydum. Dayanamadım tabii, “hemen getirin” dedim...



Aradan zaman geçti, kızımın iş yerinden bir arkadaşı Memoli’yi çok istedi. O zamanlar 6–7 aylık olmuştu. Bu ailenin de ona çok iyi bakacağından emin olduğum için kediyi verdim. Üç dört gün sonra ziyaretlerine gittiğimde, Memoli kucağıma atladı. Meğer üç gündür ağlıyormuş, sahipleri kedicik yerini yadırgadı diye beklemişler, ben de üzülmeyim diye bana haber vermemişler. O anda anladım ki Memoli sadece bizimle olmak istiyor. Yeni aileden özür dileyerek aldım oğlumuzu geriye. Memoli bugün yedi yaşında. Yaklaşık altı ay önce dolabın tepesinden her zaman ki gibi yatağa atlarken ne olduysa oldu yere düştü. 15 gün yatalak kaldı, bir daha hiç yürüyemeyecek sandık, ama oğlum tutundu hayata. Şimdi arka patilerinin tamamına basarak yürüyor, şanslıyız ki o hala bizimle...

Zekeriya, evimizin en tombul kedisi. Boğazına çok düşkün, şu anda iki buçuk yaşında ve yaklaşık 12 kilo ağırlığında. Görüntü itibarı ile haşin bir havası var ama son derece uysal bir kedidir. Annesini sabahın beşinde bir köpek kovalarken gördük. Anne hamileliğinin son haftasındaymış, göbeği yüzünden ağaca çıkamıyor, köpekten kaçamıyordu. Evde ne kadar mandal varsa köpeğe attık uzaklaşması için. Sonra anneyi yakaladık ve kliniğe götürdük. Altı tane tosun gibi yavrusu oldu. Zekeriya aralarında en iri olanıydı. Hepsine yuva bulduk, yedi ay sonra Zekeriya geri geldi. Sahiplerinin bahanesi “apartmanda hayvan beslemek yasakmış.” Zekeriya yaklaşık on aylıktı, uzun süre yuva bulamayınca bu da bizimle kalsın dedik. Heybetli cüssesine karşılık Zekeriya, hem insanlara hem de hayvanlara karşı en sosyal kedimizdir. Lazlar gibi uzun burnu vardır ve o uzun burnunu uzatarak dudaktan öpmeye bayılır. Tek sorunumuz aşı dönemleri, çünkü Zekeriya’yı aşı için tutmak çok zor. Salih Beyle birlikte ağ atıyoruz onu yakalayabilmek için.



Piko, ailemizin son üyesi, henüz beş aylık. Onu da Bostancı vapur iskelesi civarındaki kayalıklarda bulduk. Son derece yabani bir kediydi, yakalamak için çok uğraştık. Hastalıktan sefil hale gelmişti, karnı açlıktan birbirine yapışmıştı. Belli ki günlerdir aç susuz yaşamaya çalışıyordu, fakat öyle inatçı ve ürkekti ki onu bir türlü yakalayamıyorduk. Sonunda ton balığının kokusuna daha fazla dayanamadı, dışarı çıktı. Üzerine ağ attık ve onu da Salih Beyin kliniğine getirdik. Uzun süre yuva bulamayınca bizimle kalmasına karar verdik. Çok ürkek bir kedi, kimseye yüzünü göstermiyor. Kimseler yokken bazen yanıma geliyor veya evde eşim namaz kılarken karşısına geçiyor, onu dikkatle izliyor.

—Kedilerle ilgili anlattığınız birçok hikâyede Salih Bey’in adı geçiyor. Salih Bey kimdir, onunla nasıl tanıştınız?

Eskiden şimdi olduğu gibi adım başı bir klinik yoktu çevrenizde. Benim o zamanlar ki veteriner hekimim Altan Bey’di. Kliniği ise bana epey uzaktı, hele birde evde hayvan sayısı çok olunca gidip gelmek zor oluyordu. Bir gün eve dönerken yolda bir yerin hazırlık yaptığını gördüm. Belli ki yeni bir klinik açılıyordu. Evime o kadar yakındı ki, hemen içeri girdim ve sordum. İşte Salih Bey o gün hayatımıza girdi ve yaklaşık dokuz yıldır bizim doktorumuz. Sağ olsun her konuda bize emeği çok fazla.



— Sitemizde de sahiplendirme çalışmaları konusundan en aktif üyelerimizden birisiniz, bugüne kadar kaç hayvan sahiplendirdiğinizi biliyor musunuz?

Bu yaşta kedilerin hatırına bilgisayar kullanmayı öğrendim. Böylece yuvalandırma işi daha da hızlandı. Son iki senede 300'e yakın yavru, yetişkin ve sakat kediciği yuvalandırdım. Allaha emanet olsunlar.

—Sahiplendirme konusunda çok aktif birisi olduğunuz için görüştüğünüz kişilerin sayısı da çok olmalı. Bir hayvanı yuva sahibi yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?

Verdiğim ilanlardan sonra e posta adresimi, MSN listesine ekleyenler oluyor. Verdiğim bir ilanla ilgilendiklerini yazıyorlar. İnternette yazışma diline çok dikkat ediyorum. Merhaba yerine (mrb) ya da naber yerine (nbr) yazan, laubali olduğunu düşündüğüm kişileri hemen eliyorum. Telefonda görüştüğüm kişilerin ses tonlarına, konuşma şekillerine dikkat ediyorum. Düzgün Türkçe ile cümleler kurup, samimi bir şekilde maruzatını bildiren kimselerle detaylıca görüşüyorum. En son yüz yüze yapılan görüşmelerde eğer kişiler uygun ise kedileri veriyorum.

—Başınıza ilginç olaylar geliyor mu, unutamadığınız bir hikâyeyi kısaca bizimle paylaşır mısınız?

Gelmez olur mu, birçok ilginç olay geldi başıma. Bunlardan birini size anlatayım. Geçen sene, iki aylık bir kız bebeğe yuva arıyordum. Ertesi gün ilanıma cevap geldi.

- “Antalya/Kemer'de müstakil bir evde oturuyoruz, güzel kızınıza talibiz” yazıyordu.
- “Çok uzak oraya gönderemem ki” diye cevaplayıp, telefon numaramı yazdım. Mesajımın ardından bir telefon geldi.
- “Bu akşam şoförümle araba gönderiyorum, adres verirseniz minik kızı alıp getirecek.”



Birinin bana şaka yaptığını sandım. Ama ertesi gün 07 Antalya plakalı son model bir araba gelip minik kızı aldı. Bir sonraki gün arayıp kediciğin rahat bir yolculuktan sonra yuvasına geldiğini, onu çok sevdiklerini, hiç merak etmememi söyleyerek teşekkür ettiler. Birkaç gün önce de kızımızın yeni fotoğraflarını gönderdiler. Böyle haberler insanı çok mutlu ediyor tabii.

— Özellikle kış dönemlerinde verdiğiniz ilanlarda gözümüzden kaçmayan yeşil bir hırkanız var. Nedir yeşil hırkanın hikâyesi anlatır mısınız :)?

Eskidiği halde, çok sevdiğim ve uğuruna inandığım yeşil hırkamı giyerek kedicikleri kucağa alıp o şekilde resim çektiriyorum. Bu resimlerle verdiğim ilanlarıma çok çabuk cevaplar aldığıma inanıyorum. O annemin hırkasıydı ve o hırkamı ölene kadar giyeceğim.



— Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Benim gibi bu işe gönül vermiş, hayvan dostu arkadaşlarıma sevgiler. Birçok kedimi yuvalandırmamda yardımcı olan Minik Pati'ye teşekkürler.


Tüm Pati Dostları Yazıları