Minik Pati, yardıma gereksinimi olan evcil hayvanların sahiplendirilmesi düşüncesiyle yapılmıştır. Sokakta da olsa, tehlikelerden uzak biçimde, sağlıklı olarak yaşayabilen hayvanların ilanları sitede yayınlanmaz. İlan sahibi, veteriner, konaklama, aşı parası gibi adlar altında, alıcıdan ücret talep edemez.
Hikayeler
07/02/2007 Pıtır'ın Maceraları
Minnoş yeşil gözlü, minyon, oldukça bakımsız sıradan bir tekir. Bir yıl içerisinde üçüncü kez hamile kalmış ve doğumunu geceleri uyumak için kullandığı apartmanın bodrum katında yapmıştı. Zorlu doğumda hayatta kalmayı başarabilen Pıtır, tek bebek olduğu için bol bol süt içme fırsatı bulmuş, kısa sürede gürbüz bir kedi olmuştu. Annesi yakında onu dışarı çıkarmayı, çevreye alışmasını sağlamayı düşünüyordu. Fakat önce bir kedinin kendisini nasıl savunması gerektiğini Pıtır’a öğretmek zorundaydı. Pıtır ise kardeşleri olmadığı için annesi yemek aramaya gittiği zamanlarda bütün gün uyur, annesi geldiğinde de karnını doyurduktan sonra yeni yeni uzayan tel tel sarı tüylerini kirpi gibi kabartarak ona doğru koşar, heyecanla üzerine atlar, kulaklarını ısırır, kuyruğunu kovalar, yorulana kadar onunla oyunlar oynardı. Yorulunca da annesinin kucağında derin tatlı bir uykuya dalardı. Ara sıra bodrum katın penceresinden dışarıyı izler, ellerinde toplarla çimenlerin üzerinde kovalaşan çocuklara imrenir, onlara seslerini duyurmaya çalışırdı. Annesi ise camdan dışarı bağırmaması konusunda sürekli onu uyarır, bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini anlatırdı.
Sıcak havalar yerini serin rüzgârlara bırakırken site yönetimi de geçen kış boyunca su basan bodrum katı için bir karar almış, havalandırma işini sona erdirmişti. Artık camlar tamamen kapatılacak, bodrum katın kapısı hırsızlara karşı önlem olarak kilit altına alınacaktı. Minnoş, akşam eve döndüğünde kapının kapalı olduğunu görünce hemen camlara koştu ancak nafile, camlar telle kapatılmıştı. İçeri girmenin imkânı yoktu. Çaresiz, bütün gece camın bir ucunda bebeği, diğer ucunda kendisi sabaha kadar beklediler. Annesi sürekli Pıtır ile konuşuyordu, çünkü küçük kedicik bütün gece karanlık bodrum katında yalnız kalmaktan çok korkmuştu. Annesini göremediği ya da sesini duyamadığı anda avazı çıktığı kadar bağırıyor, sesi büyük binaların arasında yankılanıyordu. Kapıcının onları duyması durumunda, bebeğini hiç düşünmeden bir kutuya koyup oradan göndereceğini biliyordu Minnoş. Sıkıntılı gecenin sabahında bodrum kapısı açıldı. Minnoş, bebeğine kavuştu. Fakat bodrum katı artık güvenli değildi. Annesi küçük Pıtır’ı yanına alarak sitenin arka tarafındaki çardağa götürdü. Burası sadece akşamları kalabalık olurdu, site sakinleri geceleri kendi aralarında toplanıp birkaç saat yemek yer, sohbet eder, sonra da evlerine giderlerdi. Gündüzleri ise kimseler uğramazdı çardağa. Akşamları insanlar geldiğinde de bir süreliğine çiçeklerin arasında sessizce bekleyebiliriz diye düşündü Minnoş.
Bahçeye çıktığında çok heyecanlıydı Pıtır, ayakları ilk defa çime dokunmuştu, tüylerini kabartıp yengeç gibi yan yan yürüyordu annesinin arkasından. Annesi bir yandan etrafı gözlüyor, diğer yandan sırtını yere eğmiş görünmüyormuş gibi, hızlı adımlarla çardağa doğru gidiyor, arkada kalan kızının acele etmesi için zaman zaman ağzıyla ensesinden onu yakalıyor birkaç adım taşıyordu. Sonunda sağ salim çardağa ulaştılar. Şimdi güvendeydiler, fakat uzun süredir bir tek lokma geçmemişti Minnoş’un boğazından, bir şeyler yemesi ve kızına süt vermesi gerekiyordu. Minnoş küçük bebeğini çardakta bırakarak yemek aramaya koyuldu. Epey vakit geçmişti neredeyse öğlen olmak üzereydi, çöpçüler bütün çöpleri toplamış olmalıydı. Geç kalmış olsalar bile diğer sokak kedileri, tüm yiyecekleri silip süpürmüştür, diye düşündü içinden. Saatlerce dolandı durdu sokaklarda, sonunda karnını doyurdu ve koşarak çardakta aldı soluğu.
Bir an duraksadı Minnoş, gördüğü manzara karşısında. Önce yaklaşmak istemedi yanlarına gizlice uzaktan onları seyretti. Sitede yaşayan Suratsız Pakize Hanım, Pıtır’ı kucağına almış oyunlar oynuyordu, kenarda duran süt kutusunu gördü Minnoş. Muhtemelen gün boyu ağlamış olmalıydı Pıtır, onun sesini duyan Pakize Hanım da imdadına yetişmişti küçük kedinin. Bu tam ona göre bir hareketti. Yıllardır aynı sitede yaşardı Minnoş ama Suratsız Pakize bir kez olsun onun yüzüne bakmamış, bir avuç mama koymamıştı önüne. Onu görmezden gelir etraftaki diğer kedilere seslenirdi sürekli. Oysa şimdi dünyalar güzeli bebeği Pıtır onun ellerindeydi.
Suratsız Pakize uzun boyalı tırnakları ile sosis gibi kalın ve buruşuk parmaklarını çimenlerin arasına saklıyordu. Pıtır ise meraktan gözlerini fal taşı gibi açmış küçük poposunu iki yana heyecanla sallayıp hızla o noktaya atlıyor, elini yakaladığında da Pakize gülücükler atarak göbeğini okşuyordu küçük kedinin. Bir süre sonra iyice yoruldu Pıtır kedicik ve otların arasında uykuya daldı. Suratsız Pakize de sessizce ayrıldı kedinin yanından, sırtını bir kez daha okşayarak. Anne kedi çok kızmıştı bu duruma, ama o anda çıksaydı karşılarına Pakize’nin yavrusunu alıp götüreceğini düşünmüştü. Pakize uzaklaşınca yanına koştu bebeğinin, o uyurken üzerine kapaklanırcasına yattı Pıtır’ın ve uzun süre yalayarak temizledi yavrusunu. Bu arada sürekli insanlardan uzak durması gerektiğini yineliyordu kızına.
Yaramaz Pıtır her seferinde annesine söz veriyor fakat annesi yanından uzaklaştığında Pakize’ye sesleniyordu. Belli ki onun da hoşuna gitmişti bu oyunlar. Aradan günler geçti, suratsız Pakize her gün bebeği ziyarete gelmeye başladı.
Yine bir öğlen saati Pıtır, bağıra çağıra dolanıyordu çardakta, ancak ne gelen vardı ne de giden. Biraz daha yükseltti sesini Pıtır ve nihayet birilerine duyurabildi sesini. Sitenin bahçıvanı Nusret Dayı elinde otları temizlediği tırmık ile belirdi köşede. Koşarak ona doğru yöneldi Pıtır, Pakize ablasını da böyle karşılıyordu her gün, paçalarından omuzlarına doğru tırmanıyor sevgiyle başını sokuyordu koynuna.
Nusret Dayı da severdi hayvanları, iyi niyetliydi ama sitede kedi köpek beslemek yasaktı, yönetim bu konuda kesin karar almıştı. Hem zaten hayvan bakımından da anlamazdı ki, o sadece bahçe işlerinden anlardı. Ne yapacağını düşündü bir süre, belki küçük torununa götürebilirdi kediciği. Sonra Pıtır’a baktı, daha küçücüktü kedicik, torunu ona bakabilecek yaşta değildi henüz. Daha da önemlisi kendi kızı köyde doğup büyümesine rağmen hiç sevmezdi hayvanları. Muhtemelen geri götürmesini isteyecekti ya da babasını kırmamak için birkaç gün onu konuk edecek sonrada evden uzaklaştıracaktı.
Sitede bıraksa birileri onu bulacak ve yönetime haber verecek, yönetim de sitede yaşayan belediye görevlisine onu buradan attırmaları için ricada bulunacaktı. Daha önceki olaylardan haberdardı Nusret Dayı, belediyelerin kedi köpekleri öldürdüklerini duymuştu, kediyi orada bırakamayacağını biliyordu. Sonunda karar verdi ve Pıtır’ı küçük bir kutuya yerleştirerek, üzülerek de olsa siteden uzak bir yere götürdü. Bu şekilde en azından hayatta kalma şansı olduğunu düşünüyordu.
Pıtır şimdi daha iyi anlıyordu annesinin sözlerini, insanlara yakın olmanın tehlikesini. Yapayalnız kalmıştı karanlık küçük bir kutuda, karnı da iyice acıkmış, açlıktan vücudu güçsüz kalmıştı. Sesini duyurmaya çalıştı ama etraftan gelen gürültüden sesini duyurması mümkün değildi, bağırmaktan iyice güçsüz kalınca uykuya daldı bir süre. Uyandığında bütün cesaretini toplayarak başını uzattı kutudan dışarı, hava kararmış, etraf iyice sessizleşmişti. Belki çok uzak olmayabilirim yaşadığım yerden, yürüyerek evimi bulabilirim diye düşündü içinden. Sessizce çıktı kutudan dışarı ve karanlığa doğru yürümeye başladı. Kalbi küt küt atıyordu korkudan, en ufak bir gürültüde bir köşeye siniyor uzun süre bekliyordu ürkek iri gözlerle. Bütün gece bir oraya bir buraya sürüklenip durdu Pıtır kedicik, fakat bir türlü bulamadı evini. Sürekli annesini düşünüyordu, kim bilir ne kadar üzülmüştü annesi, onu bulmalıydı mutlaka.
Günlerce aç susuz dolandı sokaklarda, kimselere yanaşamıyordu korkusundan. Diğer sokak kedileri ise çok büyüktü ona göre ve kimse yemeğini paylaşmak istemiyordu. Zaten koca koca lokmaları çiğneyip yutamayacak kadar küçüktü henüz.
Bir gece yine uyumak için saklandığı kutudan bir sıcaklık hissetti sabaha karşı, sıcaklığın yanı sıra lezzetli kokular da geliyordu burnuna. Gözlerini açtığında güneşin doğduğunu gördü, uzattı başını gizlice kutusundan dışarı, birkaç kişi elinde sıcak sıcak ekmekleri onun yanındaki kutuya taşıyorlardı. Dükkan kapalıydı henüz, etrafta kimseler yoktu, karnı çok acıkmıştı. Kuru ekmeğe razıydı Pıtır ve karnını doyurana kadar kemirdi ekmeğin köşesini. Gücü yerine gelmişti, annesinden öğrendiği gibi yaladı minik patilerini, sonra yüzüne doğru sürdü ellerini, kulaklarını temizlediği anda bir ayak sesi duydu, hemen saklandı yeniden kimselere görünmemek için. Saçı sakalı birbirine girmiş bir adam geliyordu o yöne doğru. Kutunun köşesine sindi küçük kedicik ve sessizce beklemeye başladı. Adam elini uzattı diğer kutuya ve birkaç ekmek alıp elindeki torbaya koydu. Etrafa bakındı ve bir sigara çıkardı cebinden. Sigarası bitince bir kez daha bakındı etrafına sonra cebinden bir şeyler çıkarıp iliştirdi dükkânın kapısına, arkasını dönüp bir sigara daha yakarak yürümeye başladı. Bu kokuyu tanımıştı Pıtır kedicik, Nusret Dayı idi bu yaşlı adam. Evimden çok uzak olmamalıyım, gizlice onu takip edersem anneme ulaşabilirim diye geçirdi içinden. Adam gözden kaybolmadan peşine düştü Pıtır, gizli gizli onu takip etti yol boyu. Haklıydı düşüncesinde sonunda evine ulaşmıştı. Kimselere görünmeden sitenin içine girdi ve annesini aramaya koyuldu.
Minnoş yoktu ortalarda, muhtemelen yemek arıyordur diye düşündü Pıtır. Onu beklerken kendisini temizlemeye başladı, annesinin süt kuzusu dışarıda geçirdiği günler boyunca bakımsızlıktan sefil bir kedi haline gelmişti.
Bir süre sonra onu gördü uzakta, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gözleri kocaman kocaman, minik poposunu heyecanla bir o yana bir bu yana salladı, tüylerini kabartarak ok gibi annesine doğru fırladı. Sevinçle üzerine atladı annesinin, ama öyle bir tokat yedi ki ne olduğunu anlayamadı. Annesi kuyruğunu ve tüylerini kabartmış, kulaklarını iki yana yatırmış tıslıyordu ona doğru. Pıtır, tıpkı bebekliğinde yaptığı gibi kuyruğuna atladı annesinin, fakat daha sert bir tokatla yuvarlandı yerlerde. Göbeğini açtı annesine, sevmesi için, burnunu uzattı ona doğru, yine olmadı. Geri çekildi Pıtır, zaten onunla kavga edemezdi, baka kaldı annesinin arkasından.
Annesi onu unutmuş muydu, yoksa gidişini mi affetmemişti...
Devamı Var…
Hacer Gani
editor@minikpati.com
Sıcak havalar yerini serin rüzgârlara bırakırken site yönetimi de geçen kış boyunca su basan bodrum katı için bir karar almış, havalandırma işini sona erdirmişti. Artık camlar tamamen kapatılacak, bodrum katın kapısı hırsızlara karşı önlem olarak kilit altına alınacaktı. Minnoş, akşam eve döndüğünde kapının kapalı olduğunu görünce hemen camlara koştu ancak nafile, camlar telle kapatılmıştı. İçeri girmenin imkânı yoktu. Çaresiz, bütün gece camın bir ucunda bebeği, diğer ucunda kendisi sabaha kadar beklediler. Annesi sürekli Pıtır ile konuşuyordu, çünkü küçük kedicik bütün gece karanlık bodrum katında yalnız kalmaktan çok korkmuştu. Annesini göremediği ya da sesini duyamadığı anda avazı çıktığı kadar bağırıyor, sesi büyük binaların arasında yankılanıyordu. Kapıcının onları duyması durumunda, bebeğini hiç düşünmeden bir kutuya koyup oradan göndereceğini biliyordu Minnoş. Sıkıntılı gecenin sabahında bodrum kapısı açıldı. Minnoş, bebeğine kavuştu. Fakat bodrum katı artık güvenli değildi. Annesi küçük Pıtır’ı yanına alarak sitenin arka tarafındaki çardağa götürdü. Burası sadece akşamları kalabalık olurdu, site sakinleri geceleri kendi aralarında toplanıp birkaç saat yemek yer, sohbet eder, sonra da evlerine giderlerdi. Gündüzleri ise kimseler uğramazdı çardağa. Akşamları insanlar geldiğinde de bir süreliğine çiçeklerin arasında sessizce bekleyebiliriz diye düşündü Minnoş.
Bahçeye çıktığında çok heyecanlıydı Pıtır, ayakları ilk defa çime dokunmuştu, tüylerini kabartıp yengeç gibi yan yan yürüyordu annesinin arkasından. Annesi bir yandan etrafı gözlüyor, diğer yandan sırtını yere eğmiş görünmüyormuş gibi, hızlı adımlarla çardağa doğru gidiyor, arkada kalan kızının acele etmesi için zaman zaman ağzıyla ensesinden onu yakalıyor birkaç adım taşıyordu. Sonunda sağ salim çardağa ulaştılar. Şimdi güvendeydiler, fakat uzun süredir bir tek lokma geçmemişti Minnoş’un boğazından, bir şeyler yemesi ve kızına süt vermesi gerekiyordu. Minnoş küçük bebeğini çardakta bırakarak yemek aramaya koyuldu. Epey vakit geçmişti neredeyse öğlen olmak üzereydi, çöpçüler bütün çöpleri toplamış olmalıydı. Geç kalmış olsalar bile diğer sokak kedileri, tüm yiyecekleri silip süpürmüştür, diye düşündü içinden. Saatlerce dolandı durdu sokaklarda, sonunda karnını doyurdu ve koşarak çardakta aldı soluğu.
Bir an duraksadı Minnoş, gördüğü manzara karşısında. Önce yaklaşmak istemedi yanlarına gizlice uzaktan onları seyretti. Sitede yaşayan Suratsız Pakize Hanım, Pıtır’ı kucağına almış oyunlar oynuyordu, kenarda duran süt kutusunu gördü Minnoş. Muhtemelen gün boyu ağlamış olmalıydı Pıtır, onun sesini duyan Pakize Hanım da imdadına yetişmişti küçük kedinin. Bu tam ona göre bir hareketti. Yıllardır aynı sitede yaşardı Minnoş ama Suratsız Pakize bir kez olsun onun yüzüne bakmamış, bir avuç mama koymamıştı önüne. Onu görmezden gelir etraftaki diğer kedilere seslenirdi sürekli. Oysa şimdi dünyalar güzeli bebeği Pıtır onun ellerindeydi.
Suratsız Pakize uzun boyalı tırnakları ile sosis gibi kalın ve buruşuk parmaklarını çimenlerin arasına saklıyordu. Pıtır ise meraktan gözlerini fal taşı gibi açmış küçük poposunu iki yana heyecanla sallayıp hızla o noktaya atlıyor, elini yakaladığında da Pakize gülücükler atarak göbeğini okşuyordu küçük kedinin. Bir süre sonra iyice yoruldu Pıtır kedicik ve otların arasında uykuya daldı. Suratsız Pakize de sessizce ayrıldı kedinin yanından, sırtını bir kez daha okşayarak. Anne kedi çok kızmıştı bu duruma, ama o anda çıksaydı karşılarına Pakize’nin yavrusunu alıp götüreceğini düşünmüştü. Pakize uzaklaşınca yanına koştu bebeğinin, o uyurken üzerine kapaklanırcasına yattı Pıtır’ın ve uzun süre yalayarak temizledi yavrusunu. Bu arada sürekli insanlardan uzak durması gerektiğini yineliyordu kızına.
Yaramaz Pıtır her seferinde annesine söz veriyor fakat annesi yanından uzaklaştığında Pakize’ye sesleniyordu. Belli ki onun da hoşuna gitmişti bu oyunlar. Aradan günler geçti, suratsız Pakize her gün bebeği ziyarete gelmeye başladı.
Yine bir öğlen saati Pıtır, bağıra çağıra dolanıyordu çardakta, ancak ne gelen vardı ne de giden. Biraz daha yükseltti sesini Pıtır ve nihayet birilerine duyurabildi sesini. Sitenin bahçıvanı Nusret Dayı elinde otları temizlediği tırmık ile belirdi köşede. Koşarak ona doğru yöneldi Pıtır, Pakize ablasını da böyle karşılıyordu her gün, paçalarından omuzlarına doğru tırmanıyor sevgiyle başını sokuyordu koynuna.
Nusret Dayı da severdi hayvanları, iyi niyetliydi ama sitede kedi köpek beslemek yasaktı, yönetim bu konuda kesin karar almıştı. Hem zaten hayvan bakımından da anlamazdı ki, o sadece bahçe işlerinden anlardı. Ne yapacağını düşündü bir süre, belki küçük torununa götürebilirdi kediciği. Sonra Pıtır’a baktı, daha küçücüktü kedicik, torunu ona bakabilecek yaşta değildi henüz. Daha da önemlisi kendi kızı köyde doğup büyümesine rağmen hiç sevmezdi hayvanları. Muhtemelen geri götürmesini isteyecekti ya da babasını kırmamak için birkaç gün onu konuk edecek sonrada evden uzaklaştıracaktı.
Sitede bıraksa birileri onu bulacak ve yönetime haber verecek, yönetim de sitede yaşayan belediye görevlisine onu buradan attırmaları için ricada bulunacaktı. Daha önceki olaylardan haberdardı Nusret Dayı, belediyelerin kedi köpekleri öldürdüklerini duymuştu, kediyi orada bırakamayacağını biliyordu. Sonunda karar verdi ve Pıtır’ı küçük bir kutuya yerleştirerek, üzülerek de olsa siteden uzak bir yere götürdü. Bu şekilde en azından hayatta kalma şansı olduğunu düşünüyordu.
Pıtır şimdi daha iyi anlıyordu annesinin sözlerini, insanlara yakın olmanın tehlikesini. Yapayalnız kalmıştı karanlık küçük bir kutuda, karnı da iyice acıkmış, açlıktan vücudu güçsüz kalmıştı. Sesini duyurmaya çalıştı ama etraftan gelen gürültüden sesini duyurması mümkün değildi, bağırmaktan iyice güçsüz kalınca uykuya daldı bir süre. Uyandığında bütün cesaretini toplayarak başını uzattı kutudan dışarı, hava kararmış, etraf iyice sessizleşmişti. Belki çok uzak olmayabilirim yaşadığım yerden, yürüyerek evimi bulabilirim diye düşündü içinden. Sessizce çıktı kutudan dışarı ve karanlığa doğru yürümeye başladı. Kalbi küt küt atıyordu korkudan, en ufak bir gürültüde bir köşeye siniyor uzun süre bekliyordu ürkek iri gözlerle. Bütün gece bir oraya bir buraya sürüklenip durdu Pıtır kedicik, fakat bir türlü bulamadı evini. Sürekli annesini düşünüyordu, kim bilir ne kadar üzülmüştü annesi, onu bulmalıydı mutlaka.
Günlerce aç susuz dolandı sokaklarda, kimselere yanaşamıyordu korkusundan. Diğer sokak kedileri ise çok büyüktü ona göre ve kimse yemeğini paylaşmak istemiyordu. Zaten koca koca lokmaları çiğneyip yutamayacak kadar küçüktü henüz.
Bir gece yine uyumak için saklandığı kutudan bir sıcaklık hissetti sabaha karşı, sıcaklığın yanı sıra lezzetli kokular da geliyordu burnuna. Gözlerini açtığında güneşin doğduğunu gördü, uzattı başını gizlice kutusundan dışarı, birkaç kişi elinde sıcak sıcak ekmekleri onun yanındaki kutuya taşıyorlardı. Dükkan kapalıydı henüz, etrafta kimseler yoktu, karnı çok acıkmıştı. Kuru ekmeğe razıydı Pıtır ve karnını doyurana kadar kemirdi ekmeğin köşesini. Gücü yerine gelmişti, annesinden öğrendiği gibi yaladı minik patilerini, sonra yüzüne doğru sürdü ellerini, kulaklarını temizlediği anda bir ayak sesi duydu, hemen saklandı yeniden kimselere görünmemek için. Saçı sakalı birbirine girmiş bir adam geliyordu o yöne doğru. Kutunun köşesine sindi küçük kedicik ve sessizce beklemeye başladı. Adam elini uzattı diğer kutuya ve birkaç ekmek alıp elindeki torbaya koydu. Etrafa bakındı ve bir sigara çıkardı cebinden. Sigarası bitince bir kez daha bakındı etrafına sonra cebinden bir şeyler çıkarıp iliştirdi dükkânın kapısına, arkasını dönüp bir sigara daha yakarak yürümeye başladı. Bu kokuyu tanımıştı Pıtır kedicik, Nusret Dayı idi bu yaşlı adam. Evimden çok uzak olmamalıyım, gizlice onu takip edersem anneme ulaşabilirim diye geçirdi içinden. Adam gözden kaybolmadan peşine düştü Pıtır, gizli gizli onu takip etti yol boyu. Haklıydı düşüncesinde sonunda evine ulaşmıştı. Kimselere görünmeden sitenin içine girdi ve annesini aramaya koyuldu.
Minnoş yoktu ortalarda, muhtemelen yemek arıyordur diye düşündü Pıtır. Onu beklerken kendisini temizlemeye başladı, annesinin süt kuzusu dışarıda geçirdiği günler boyunca bakımsızlıktan sefil bir kedi haline gelmişti.
Bir süre sonra onu gördü uzakta, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gözleri kocaman kocaman, minik poposunu heyecanla bir o yana bir bu yana salladı, tüylerini kabartarak ok gibi annesine doğru fırladı. Sevinçle üzerine atladı annesinin, ama öyle bir tokat yedi ki ne olduğunu anlayamadı. Annesi kuyruğunu ve tüylerini kabartmış, kulaklarını iki yana yatırmış tıslıyordu ona doğru. Pıtır, tıpkı bebekliğinde yaptığı gibi kuyruğuna atladı annesinin, fakat daha sert bir tokatla yuvarlandı yerlerde. Göbeğini açtı annesine, sevmesi için, burnunu uzattı ona doğru, yine olmadı. Geri çekildi Pıtır, zaten onunla kavga edemezdi, baka kaldı annesinin arkasından.
Annesi onu unutmuş muydu, yoksa gidişini mi affetmemişti...
Devamı Var…
Hacer Gani
editor@minikpati.com
Tüm Hikayeler
- Kedi Yüzünden
- Ponçik ve İnsanlar
- Evde Yaşama Sanatı -V-
- Evde Yaşama Sanatı IV
- Evde Yaşama Sanatı -III-
- Evde Yaşama Sanatı -II-
- Evde Yaşama Sanatı -I-
- Fino
- Eşek Şakaları
- Kum Kabı
- Koca Narin
- Diş Fırçası
- Son Kullanma Tarihi
- AVCI
- Güzellik Yarışması
- Balıkçı'nın Kedisi - II -
- Balıkçı'nın Kedisi -1-
- Kedilerin Sevdiği Adam
- BOBO
- Bozo Artık Burada Yaşamıyor...
- Kedili Adam - 2-
- Kedili Adam
- Bencilliğin Böylesi
- Sokak Köpekleri
- Pıtır'ın Maceraları
- Sürgün Günleri -III-
- Sürgün -II-
- İlk Aşk -I-
- Kaybol
- Başlarım Böyle Sokak Kediliğine
- Arap