Minik Pati, yardıma gereksinimi olan evcil hayvanların sahiplendirilmesi düşüncesiyle yapılmıştır. Sokakta da olsa, tehlikelerden uzak biçimde, sağlıklı olarak yaşayabilen hayvanların ilanları sitede yayınlanmaz. İlan sahibi, veteriner, konaklama, aşı parası gibi adlar altında, alıcıdan ücret talep edemez.
Hikayeler
18/01/2007 Sürgün -II-
Elvan mart ayında diğer erkek kedilerin fena halde dövüp hırpaladığı sevgili kedisi Kerem’i, veterinere götürüp yaralarını sardırdıktan sonra evine getirdi. Kerem durup durup acıyla inliyordu. Buna karşın kedinin gözlerinde pırıltı ve mutluluk vardı. Bunun nedenini anlıyordu Elvan, kedisi sevda yüzünden böylesine dayak yiyip hırpalanmıştı. Ne olursa olsun bu hale gelmesinin nedeni aşktı, üstelik de ilk aşk; onun için de acıdan kıvranan Kerem’in gözlerinde pırıltı vardı. Boynunda mavi boncuk olan, komşularının ”Aslı” adlı tekir kedisini görmeseydi anlayamazdı belki bunu. Gerçekten güzel kediydi Aslı; böyle bir kediye âşık olunca Kerem, başına birçok bela geleceğini de bilmiş olması gerekirdi. Aslı kadar güzel olanın arkasından giden çok olur, belki genç olduğu için anlayamamıştı bunu Kerem...
Aradan bir hafta kadar geçmiş, Kerem’in yaraları iyileşmeye başlamıştı. Elvan, onun aklının dışarıda, sevgilisi Aslı’da olduğunu çok iyi biliyordu. Kerem diğer erkek kedilerden dayak yiyip bu hale geldiğinden beri, Aslı düzenli olarak her sabah karşı apartmanın damına çıkarak karşıdan ona bakıp durmuştu. Elvan bu durumu bildiği için, kedisine pencerenin önünde yumuşak bir yer yapıp onun da Aslı’yı görüp karşıdan karşıya bakışmalarını sağlamıştı. Kerem’in iyileşmesini bekliyordu Elvan ama bir yandan da ikinci kez böyle dayak yemesine de gönlü razı olmuyor, ikisinin nasıl buluşması gerektiğini düşünüyordu.
Birkaç gün daha geçip Kerem’in yaraları iyice iyileştiğinde onu kucağına alıp karşılarındaki apartmana gitti. Aslı’nın sahiplerinin yedi numarada oturduğunu daha önce öğrendiğinden kapıyı çaldı. Kapı açıldığında karşısına nasıl birinin çıkacağını bilmediği için biraz heyecanlanmıştı. Kedi seven birileri olduğuna göre iyi insanlardır diye düşünüp kendisini rahatlatmaya çalıştı. Kapıyı orta yaşlı bir kadın açtı. Güler yüzlü biriydi.
“Buyurun ne istemiştiniz?” diye sordu Elvan’a.
“Ben efendim” dedikten sonra bir süre düşündü Elvan. Gelirken kadınla ne konuşacağını, söze nasıl başlayacağını hiç düşünmemişti. Kendi kendisine kızıp bir an önce söze başlamanın gerekliliğini düşünerek kafasını toparlamaya çalıştı. Zaman kazanmak için, “Bir şey konuşmak istiyorum sizinle, beni içeriye alabilir misiniz acaba?” diye sordu. Daha baştan yeni tanıştığı bu kadına: “Benim kedim sizin kedinize âşık,” deyip onun karşısında gülünç duruma düşmeyi istememişti.
“Buyurun, girin içeriye” dedi, orta yaşlı, güler yüzlü kadın Elvan’a. “Sanıyorum karşıda oturuyorsunuz, sizi birkaç kez gördüm o apartmana girerken” diye sorunca Elvan sevinmişti. Kadının kendisini tanıması olayı anlatmasını biraz daha kolaylaştıracaktı.
“Evet efendim, karşıdaki apartmanın çatı katında oturuyorum” diye yanıtladı kadını Elvan.
Kadının karşısına oturan Elvan bir süre hal hatır sorulup, biraz da havadan sudan konuştuktan sonra asıl konuya girmenin zamanının geldiğinin ayrımındaydı. Tam bu sırada Kerem’in ilk aşkı, mavi boncuklu kedi odalardan birinden çıkıp salona gelmişti. Bunu gören Kerem Elvan’ın kucağından atlayıp koşarak onun yanına gitti. İki kedi sürtünüp daha sonra da karşılıklı olarak birbirlerinin tüylerini yalamaya başladılar. Ev sahibi kadının bu durum dikkatini çekmişti.
“Dişi mi erkek mi kediniz?” diye sordu Elvan’a kadın.
“Erkek,” dedi Elvan.
“Sanki tanışıyorlarmış gibi nasıl koştular birbirlerine gördünüz mü?” diyerek gülümsedi kadın.
“Tanışıyorlar zaten.”
“Aaa, bilmiyordum!”
“Ben de onun için gelmiştim size” dedi Elvan. İşi biraz kolaylaşmış gibiydi, şimdi daha rahat anlatabilirdi buraya geliş nedenini. “O ikisi birbirlerine aşık, sizin kedinin yüzünden on gündür yatıyordu benimki. Diğer kediler fena halde dövmüşlerdi Kerem’i Aslı’ya sevdalı diye.”
“Adını da biliyorsunuz.”
“İnsan gelininin adını bilmez mi hanımefendi?”
“Siz kız istemeye mi geldiniz yoksa buraya?”
“Evet, onun için geldim sayılır. Daha doğrusu buluştuklarında yine diğer kediler yaralamasın Kerem’i diye yanlarında bulunmak istedim. Kavga etmesini de bilmez benim kedim.”
“İyi yapmışsın. Onlara aralarında özlem giderirken ben size bir kahve yapayım?”
“Zahmet etmeyin lütfen. ”
“Zahmet mi olurmuş, dünürler arasında bir kahvenin lafı mı olur” diyen kadın mutfağa gitti. Elvan birbirlerini baygın gözlerle süzüp, sürtünen iki kediye bakıp bir yıl önce vurularak ölen, üniversite son sınıfındaki sevgilisi Kerem’i anımsadı. Yüreğinin büyük bir acıyla burkulduğunu duyumsadı o an. Ne yiğit gençti nişanlısı; sağ olsaydı bu yıl evlenmeyi düşünüyorlardı. Kadının içeri elinde iki fincan kahveyle girip:
“Kahven hazır dünürcüm” demesiyle, eski anılarına dalan acılı Elvan, korkup irkildi.
“Sağ olun, size zahmet oldu” dedi kendisini toparlayarak.
“Afiyet olsun, zahmet olur muymuş hiç.”
Karşıki apartmana bu gidiş gelişler birkaç kez yinelendi. Kadın da geliyordu Elvan’ın evine, iki dost yapmıştı onları kedilerinin aşkı. Kerem’le Aslı’nın mutluluğuna diyecek yoktu. Üstelik bu aşklarını bir gebelikle de taçlandırmışlardı. Kerem’le Aslı yavru bekliyorlardı yakında. Kediler de insanlar gibidir genellikle, bazılarının doğuştan başlar mutlu yaşamları. Bir zengin evinde doğmuşsan ve üstelik o evde bol sevgi varsa çocukluğunda ve hatta daha ilerideki yıllarında mutlu bir yaşam sürersin; yok eğer bir yoksul evde doğmuşsan çilen başlamış demektir. Hele bu yoksulluk senin cami avlusuna bırakılmana ya da çocuk esirgeme kurumuna verilmene neden olmuşsa, aynen kedi yavrularının sokağa atılması gibi çekilmez çilelere düştün demektir. Kerem’i bir aylıkken, Elvan’ın sokakta bulup onu evine getirmesi, çile çekmesini önlemişti.
Rahat bir çocukluk geçiren Kerem şimdi ne yapacaktı? Durum değişiyor muydu ne? Kerem bir yandan Aslı’yla büyük bir aşk yaşarken, arkadaşlığın en güzelini kendisine yaşatan Elvan’ı polisler götürmüşlerdi, evin altını üstüne getirip. Elvan giderken, kedisine bolca yiyecek ve içecek bırakıp balkonun kapısını da aralık bırakmıştı onun dışarıya çıkıp hava alabilmesi için. Ne zaman döneceğim belli olmaz diye düşünmüştü kız. Kerem’i kucağına alarak öpüp okşamış, kediyle örgütsel bir ilişkisi olamayacağını bildikleri için, Elvan’ın onu sevmesine karışmamıştı polisler. Giderken de Elvan:
“Yaramazlık yapmadan beni bekle, yakında gelirim bir tanem” demişti ona.
Gideli bir hafta olmuş Elvan gelmemişti. Yemeği ve suyu biten Kerem aç kalmıştı. Balkonun yanındaki atık su borusundan çatıya çıkıp karşıya, Aslı’nın yanına gitmenin bir yolunu aradı ama bulamadı. Tehlikeyi göze alarak borudan tırmanmıştı, bin bir güçlükle çatıya terasa ulaştı. Ancak dışarıya çıkabilecek bir delik bulamadığı için akşama dek bekledi terasta, ne gelen vardı ne giden. Çaresiz, yine evlerine dönüp Elvan’ı beklemeye başladı. Karşıdan, karnı yerlerde sevgilisi Aslı, onun çaresiz durumunu anlamış, yardım edememenin sıkıntısı içerisinde kıvranıyordu. Aradan bir hafta daha geçtiğinde açlıktan ve susuzluktan bacakları titremeye, tüyleri parlaklığını yitirip dökülmeye başlamıştı Kerem’in. Elvan’ın geldiği de yoktu onu bu durumdan kurtaracak.
Elvan mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanmıştı. Gözaltına alındığı günün ertesi kirayı yatıracaktı. Tutuklanmış olması bu işi engellemişti. Ev sahibi televizyon haberlerinde çok sevdiği, genç bir hanımefendi dediği kiracısının tutuklanma haberini duyup, kendisini de ekranda görünce çok şaşırmıştı. Bir türlü inanamıyordu. Emniyet müdürlüğüne dek gitti yaşlı bir avukat olan ev sahibi. Görüştürmediler onu Elvan’la. Ev sahibi kızın durumunu incelediğinde kiracısının epeyce bir süre çıkabilme olasılığının olmadığını anladı. Kızın kişisel eşyasını toparlayıp kendi evine götürmeyi, mobilyalı olarak Elvan’a kiraladığı çatı katına başka bir kiracı bulmayı düşündü. Bu düşüncesini de çok çabuk gerçekleştirip daireyi kiraya verdi. Kızın kişisel şeylerini toparlayıp ayırması için yeni kiracısının eşine ricada bulundu.
Yeni kiracılara evi gösterdiğinde ev sahibi, içeride ölmek üzere olan bir kedinin olduğunu görüp şaşırdılar. Önüne yiyecek koyduklarında Kerem onları çiğneyecek gücü kendisinde zor buluyordu. Zor da olsa karnını daha çok sütle doyurup kana kana su içmişti. Yeni kiracıların eve yerleşmelerini izledi. Adam kendisini pek horlamıyordu ama evde daha çok birlikte oldukları yeni kiracı kadın, bu zayıf kediye, her yanından geçişte terliğinin ucuyla dürtüp: “Uyuz kedi, ayakaltında dolaşma” diyordu. Kerem daha uyuz olmamıştı ama zayıflıktan kemikleri çıkmış, tüyleri seyrelmiş, parlaklığı gitmiş ve iyice çirkinleşmişti. Biraz kendini toparlayıp Aslı’nın yanına gitmek istiyordu. Çok özlemişti onu. Birkaç gündür de çatıya çıkmamıştı Aslı. Bu durumda, büyük bir olasılıkla babası olduğu yavrularını doğurmuş olduğunu düşünüyordu Aslı’nın.
Aradan on beş gün kadar geçmişti. Eski gücüne kavuşamasa da Aslı’ya görünebilecek duruma gelmişti. Yavrularını öylesine merak ediyordu ki, daha fazla beklemeyeceğini anladı. Bu arada bol bol yalanıp tüylerini biraz olsun parlatmıştı. Ev sahibi kadın kapıyı açtığında dışarı fırlayıp merdivenlerden hızla inmeye başladı. Kadın onun arkasından bakıp, öfkeli bir sesle Kerem’e seslendi.
“İnşallah bir daha gelmezsin buralara, anladın mı uyuz kedi?” diyerek içindeki nefreti ortaya koydu.
Kerem’in de istediği oydu ama bu haliyle kim beğenip alırdı ki onu evine. Eski hali olsa belki birileri, en azından Aslı’nın kedi seven sahibi eski tanıdığı olduğu için alabilirdi onu. Aslı’nın bulunduğu apartmana girip daire kapılarının önüne gitti. Sesine acıklı bir ton vererek miyavlamaya başladı. Bir süre miyavladı, ne gelen vardı ne giden. Bir süredir görünmeyen Aslı’nın, ev sahiplerinin başka bir yere taşındığına karar verip tam döneceği zaman içeriden bir miyavlama duydu. Bu Aslı’nın sesiydi. Sanki ona bir şeyler anlatmak istiyordu. Karşılıklı miyavlamaların bir işe yaramadığını, kapıyı açacak olan ev sahiplerinin bir yerlere gittiğini anlayan Kerem, daha sonra gelmek üzere oradan ayrıldı. Kapı önlerinde biraz zaman geçirip Aslı’nın sahibi kadını bekledi. Hava karardığı halde gelmemişti kadın. Karnı acıkan ve susayan Kerem evin yolunu tutmaktan başka çare olmadığını anlayıp kendi apartmanlarının kapısında beklemeye başladı. Çok geçmeden, yeni ev sahibi olan adamın karşıdan gelmekte olduğunu gördü. Adam apartmanın önüne geldiğinde Kerem’i görüp tanımıştı. Birlikte içeriye girdiler. Dairelerinin önüne gelip zili çaldığında eşi açtı kapıyı. Kocasının yanında Kerem’i görünce yüzünü buruşturan kadın:
“Niye getirdin bu uyuz kediyi eve?” diye sordu.
“Zaten bizim evde yaşamıyor mu bu kedi?” Diyerek soruyla karşılık verdi adam.
“Bu sabah çıkıp gitti diye sevinmiştim ben.”
“Biraz daha idare et bakalım, belki sahibi gelip alır. Ev sahibi bu kediyi sahibinin çok sevdiğini söyledi.”
“Hapisten çıkacakta, gelip kedisini alacak. Ölme eşeğim ölme” dedi kadın.
Ertesi gün yine çıkıp gitti Kerem Aslı’nın kapısının önüne. Yine bağırdı içeriye acıklı acıklı. İçeriden miyavlayan Aslı’nın umut kırıcı sesini duyup üzülen Kerem, bu yetmiyormuş gibi içine bir başka acı düşüren ikinci miyavlama duydu. Bu Aslı’nın, yani kendisinin babası olduğu yavrulardan biriydi. İkinci kez miyavladığında yavru kedi, içeriden gelen seslerin birden çoğaldığını duydu. Kediler orkestrası gibi olmuştu Kerem’in önünde durduğu kapının arkası. Bu sesleri duyup bir yandan mutlu olan Kerem diğer yandan da yavrularını ve sevgili Aslı’yı göremediği için çok üzülüyordu. Yavruların sesi kesilene dek bekledi orada. Daha sonra da Aslı’yla birkaç acılı miyavlamadan sonra ayrıldı kapının önünden. Giderken bir yandan da düşünüyordu Kerem; ev sahibi giderken kedilerine yiyecek su bırakmış mıdır diye. Bu düşüncesi yersizdi onun, Aslı’nın sahibi kedilerini çok seven, iyi yürekli bir kadındı. Yavrular şimdilik annelerini emip doyururken karınlarını, Aslı’nın da yiyeceklerini ve içeceklerini bırakmıştı. Annesi hasta olduğu için iki günlüğüne onun yanına gitmişti dün sabah erkenden, yarın sabah da gelecekti kadın.
Kendi apartmanlarına giren Kerem, gözü arkada kalarak dairelerinin önüne gelmişti. Birkaç miyavlamadan sonra içeriden gelen bir ses duydu.
“Seninki geldi” dedi evin hanımı. Biraz sonra da kapıyı açtı. ”Gel bakalım uyuz” deyip içeriye aldı Kerem’i. İçeriye giren Kerem mama kabının olduğu yere doğru gitti. Kadın arkasından homurdandı.
“İşi gücü boğaz bu uyuz kedinin” dedikten sonra kocasına dönüp sordu: “Haydi, çabuk hazırlan da götürelim şunu?”
“Biraz daha beklesek?” dedi kocası.
“Bir gün daha beklemeye dayanamam, bugün izinlisin, götürüp bırakalım şunu bir daha buraya gelemeyeceği bir yere.”
“Gelecek haftaya götürelim öyleyse?” diyen adamın bu işi yapmak istemediği anlaşılıyordu. Kadın çok kararlıydı Kerem’den kurtulmaya.
“Hayır Burak, hemen hazırlan, biraz sonra götürüyoruz bu kediyi.”
“Uzak mahallelerden birine götürüp bıraksak?”
“Kedi, evinin nerede olduğunu çok kolay bulur aynı şehirde olduktan sonra derdi rahmetli babaannem. Onun için çok uzaklara bırakmalıyız bu uyuzu.”
Kadının bu kararlılığını gören Kerem, bir an kaçıp saklanmak istedi ama bunun için kapının açılması gerekiyordu. Balkon kapısına baktı, zor da olsa oradan çatıya tırmanabilirdi, o da kapalıydı. Bir kendisine yaşam veren Elvan’ı gözlerinin önüne getirdi, bir de yaşamı kendisine zehir etmek için uğraşan yeni ev sahibi kadına baktı. İkisi de insan bunların, niye birbirlerine hiç benzemiyorlar diye düşündü. Üzerinde eşofmanları olan adamın soyunup elbiselerini giymeye başladığını gören Kerem’in umutları yavaş yavaş sönüyordu. Adam son bir kez daha bu istemediği işi yapmamak için karısına dönüp:
“Birkaç gün daha dursa şu kedi?” diye sordu.
“Bu küçücük dairede ayağıma takılan bu kediyi istemiyorum, anladın mı Burak?” diye bağırdı kocasına kadın.
“Büyük dairede otursak yine atarsın sen bu kediyi, nedir senin bu nefretin kedilerden?”
“Ben kedilerden nefret etmiyorum, bundan nefret ediyorum, anladın mı beni?”
“ Niye nefret ediyorsun bu zavallıdan, söyler misin?”
“Zavallıymış, şu sağ ön ayağının patisine bakar mısın sen” deyip Kerem’in fazla parmağını gösterdi kadın kocasına. Adam hiç önemsemedi karısının söylediklerini.
“Biliyorum, ben de gördüm onu. Ne varmış patisi öyleyse hayvanın?”
“Bunun uğursuzluk olduğunu bilmiyorsun demek?”
“Nereden çıkarıyorsun bunun uğursuzluk olduğunu? Ben inanmam öyle şeylere.”
“Bizim de öyle bir kedimiz vardı, o doğduktan sonra ailenin başına gelmeyen kalmadı. ”
“Ne ilgisi var be karıcım? Nasıl inanıyorsun böyle saçma sapan şeylere?”
“Saçma falan değil Burak, doğruyu söylüyorum ben. Fazla konuşma da söyle bakalım, ben mi yoksa bu uyuz kedi mi?” deyip son sözünü söylemişti kadın. Kocası onun bu tavrına çok şaşırmamıştı, karısını iyi tanıyordu. Karı kocanın kendisi için tartıştıklarını tavırlarından anlıyordu Kerem. Sonucun nereye bağlanacağını merakla bekliyordu.
“İlle de dediğini yaparsın değil mi karıcığım? Hazırlan da gidelim bakalım, götürelim zavallı kediciği uzak bir yere” diyen adam gerçekten üzgündü. Ama yine de fazla bir şey yapamıyordu, karısını bir kediye değişmenin bedelinin pahalı olacağını biliyordu. Kadın kocasına arkasını dönmüş, utku kazanmışçasına gülüyordu. Kocası bunu görmedi ama, Kerem durumun ayırtındaydı. Daha önce hazırlığını yapmış olan kadın, Kerem’i içine koyduğu çuvalın ağzını sıkıca bağladı…
Hasan Öztürk
editor@minikpati.com
Aradan bir hafta kadar geçmiş, Kerem’in yaraları iyileşmeye başlamıştı. Elvan, onun aklının dışarıda, sevgilisi Aslı’da olduğunu çok iyi biliyordu. Kerem diğer erkek kedilerden dayak yiyip bu hale geldiğinden beri, Aslı düzenli olarak her sabah karşı apartmanın damına çıkarak karşıdan ona bakıp durmuştu. Elvan bu durumu bildiği için, kedisine pencerenin önünde yumuşak bir yer yapıp onun da Aslı’yı görüp karşıdan karşıya bakışmalarını sağlamıştı. Kerem’in iyileşmesini bekliyordu Elvan ama bir yandan da ikinci kez böyle dayak yemesine de gönlü razı olmuyor, ikisinin nasıl buluşması gerektiğini düşünüyordu.
Birkaç gün daha geçip Kerem’in yaraları iyice iyileştiğinde onu kucağına alıp karşılarındaki apartmana gitti. Aslı’nın sahiplerinin yedi numarada oturduğunu daha önce öğrendiğinden kapıyı çaldı. Kapı açıldığında karşısına nasıl birinin çıkacağını bilmediği için biraz heyecanlanmıştı. Kedi seven birileri olduğuna göre iyi insanlardır diye düşünüp kendisini rahatlatmaya çalıştı. Kapıyı orta yaşlı bir kadın açtı. Güler yüzlü biriydi.
“Buyurun ne istemiştiniz?” diye sordu Elvan’a.
“Ben efendim” dedikten sonra bir süre düşündü Elvan. Gelirken kadınla ne konuşacağını, söze nasıl başlayacağını hiç düşünmemişti. Kendi kendisine kızıp bir an önce söze başlamanın gerekliliğini düşünerek kafasını toparlamaya çalıştı. Zaman kazanmak için, “Bir şey konuşmak istiyorum sizinle, beni içeriye alabilir misiniz acaba?” diye sordu. Daha baştan yeni tanıştığı bu kadına: “Benim kedim sizin kedinize âşık,” deyip onun karşısında gülünç duruma düşmeyi istememişti.
“Buyurun, girin içeriye” dedi, orta yaşlı, güler yüzlü kadın Elvan’a. “Sanıyorum karşıda oturuyorsunuz, sizi birkaç kez gördüm o apartmana girerken” diye sorunca Elvan sevinmişti. Kadının kendisini tanıması olayı anlatmasını biraz daha kolaylaştıracaktı.
“Evet efendim, karşıdaki apartmanın çatı katında oturuyorum” diye yanıtladı kadını Elvan.
Kadının karşısına oturan Elvan bir süre hal hatır sorulup, biraz da havadan sudan konuştuktan sonra asıl konuya girmenin zamanının geldiğinin ayrımındaydı. Tam bu sırada Kerem’in ilk aşkı, mavi boncuklu kedi odalardan birinden çıkıp salona gelmişti. Bunu gören Kerem Elvan’ın kucağından atlayıp koşarak onun yanına gitti. İki kedi sürtünüp daha sonra da karşılıklı olarak birbirlerinin tüylerini yalamaya başladılar. Ev sahibi kadının bu durum dikkatini çekmişti.
“Dişi mi erkek mi kediniz?” diye sordu Elvan’a kadın.
“Erkek,” dedi Elvan.
“Sanki tanışıyorlarmış gibi nasıl koştular birbirlerine gördünüz mü?” diyerek gülümsedi kadın.
“Tanışıyorlar zaten.”
“Aaa, bilmiyordum!”
“Ben de onun için gelmiştim size” dedi Elvan. İşi biraz kolaylaşmış gibiydi, şimdi daha rahat anlatabilirdi buraya geliş nedenini. “O ikisi birbirlerine aşık, sizin kedinin yüzünden on gündür yatıyordu benimki. Diğer kediler fena halde dövmüşlerdi Kerem’i Aslı’ya sevdalı diye.”
“Adını da biliyorsunuz.”
“İnsan gelininin adını bilmez mi hanımefendi?”
“Siz kız istemeye mi geldiniz yoksa buraya?”
“Evet, onun için geldim sayılır. Daha doğrusu buluştuklarında yine diğer kediler yaralamasın Kerem’i diye yanlarında bulunmak istedim. Kavga etmesini de bilmez benim kedim.”
“İyi yapmışsın. Onlara aralarında özlem giderirken ben size bir kahve yapayım?”
“Zahmet etmeyin lütfen. ”
“Zahmet mi olurmuş, dünürler arasında bir kahvenin lafı mı olur” diyen kadın mutfağa gitti. Elvan birbirlerini baygın gözlerle süzüp, sürtünen iki kediye bakıp bir yıl önce vurularak ölen, üniversite son sınıfındaki sevgilisi Kerem’i anımsadı. Yüreğinin büyük bir acıyla burkulduğunu duyumsadı o an. Ne yiğit gençti nişanlısı; sağ olsaydı bu yıl evlenmeyi düşünüyorlardı. Kadının içeri elinde iki fincan kahveyle girip:
“Kahven hazır dünürcüm” demesiyle, eski anılarına dalan acılı Elvan, korkup irkildi.
“Sağ olun, size zahmet oldu” dedi kendisini toparlayarak.
“Afiyet olsun, zahmet olur muymuş hiç.”
Karşıki apartmana bu gidiş gelişler birkaç kez yinelendi. Kadın da geliyordu Elvan’ın evine, iki dost yapmıştı onları kedilerinin aşkı. Kerem’le Aslı’nın mutluluğuna diyecek yoktu. Üstelik bu aşklarını bir gebelikle de taçlandırmışlardı. Kerem’le Aslı yavru bekliyorlardı yakında. Kediler de insanlar gibidir genellikle, bazılarının doğuştan başlar mutlu yaşamları. Bir zengin evinde doğmuşsan ve üstelik o evde bol sevgi varsa çocukluğunda ve hatta daha ilerideki yıllarında mutlu bir yaşam sürersin; yok eğer bir yoksul evde doğmuşsan çilen başlamış demektir. Hele bu yoksulluk senin cami avlusuna bırakılmana ya da çocuk esirgeme kurumuna verilmene neden olmuşsa, aynen kedi yavrularının sokağa atılması gibi çekilmez çilelere düştün demektir. Kerem’i bir aylıkken, Elvan’ın sokakta bulup onu evine getirmesi, çile çekmesini önlemişti.
Rahat bir çocukluk geçiren Kerem şimdi ne yapacaktı? Durum değişiyor muydu ne? Kerem bir yandan Aslı’yla büyük bir aşk yaşarken, arkadaşlığın en güzelini kendisine yaşatan Elvan’ı polisler götürmüşlerdi, evin altını üstüne getirip. Elvan giderken, kedisine bolca yiyecek ve içecek bırakıp balkonun kapısını da aralık bırakmıştı onun dışarıya çıkıp hava alabilmesi için. Ne zaman döneceğim belli olmaz diye düşünmüştü kız. Kerem’i kucağına alarak öpüp okşamış, kediyle örgütsel bir ilişkisi olamayacağını bildikleri için, Elvan’ın onu sevmesine karışmamıştı polisler. Giderken de Elvan:
“Yaramazlık yapmadan beni bekle, yakında gelirim bir tanem” demişti ona.
Gideli bir hafta olmuş Elvan gelmemişti. Yemeği ve suyu biten Kerem aç kalmıştı. Balkonun yanındaki atık su borusundan çatıya çıkıp karşıya, Aslı’nın yanına gitmenin bir yolunu aradı ama bulamadı. Tehlikeyi göze alarak borudan tırmanmıştı, bin bir güçlükle çatıya terasa ulaştı. Ancak dışarıya çıkabilecek bir delik bulamadığı için akşama dek bekledi terasta, ne gelen vardı ne giden. Çaresiz, yine evlerine dönüp Elvan’ı beklemeye başladı. Karşıdan, karnı yerlerde sevgilisi Aslı, onun çaresiz durumunu anlamış, yardım edememenin sıkıntısı içerisinde kıvranıyordu. Aradan bir hafta daha geçtiğinde açlıktan ve susuzluktan bacakları titremeye, tüyleri parlaklığını yitirip dökülmeye başlamıştı Kerem’in. Elvan’ın geldiği de yoktu onu bu durumdan kurtaracak.
Elvan mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanmıştı. Gözaltına alındığı günün ertesi kirayı yatıracaktı. Tutuklanmış olması bu işi engellemişti. Ev sahibi televizyon haberlerinde çok sevdiği, genç bir hanımefendi dediği kiracısının tutuklanma haberini duyup, kendisini de ekranda görünce çok şaşırmıştı. Bir türlü inanamıyordu. Emniyet müdürlüğüne dek gitti yaşlı bir avukat olan ev sahibi. Görüştürmediler onu Elvan’la. Ev sahibi kızın durumunu incelediğinde kiracısının epeyce bir süre çıkabilme olasılığının olmadığını anladı. Kızın kişisel eşyasını toparlayıp kendi evine götürmeyi, mobilyalı olarak Elvan’a kiraladığı çatı katına başka bir kiracı bulmayı düşündü. Bu düşüncesini de çok çabuk gerçekleştirip daireyi kiraya verdi. Kızın kişisel şeylerini toparlayıp ayırması için yeni kiracısının eşine ricada bulundu.
Yeni kiracılara evi gösterdiğinde ev sahibi, içeride ölmek üzere olan bir kedinin olduğunu görüp şaşırdılar. Önüne yiyecek koyduklarında Kerem onları çiğneyecek gücü kendisinde zor buluyordu. Zor da olsa karnını daha çok sütle doyurup kana kana su içmişti. Yeni kiracıların eve yerleşmelerini izledi. Adam kendisini pek horlamıyordu ama evde daha çok birlikte oldukları yeni kiracı kadın, bu zayıf kediye, her yanından geçişte terliğinin ucuyla dürtüp: “Uyuz kedi, ayakaltında dolaşma” diyordu. Kerem daha uyuz olmamıştı ama zayıflıktan kemikleri çıkmış, tüyleri seyrelmiş, parlaklığı gitmiş ve iyice çirkinleşmişti. Biraz kendini toparlayıp Aslı’nın yanına gitmek istiyordu. Çok özlemişti onu. Birkaç gündür de çatıya çıkmamıştı Aslı. Bu durumda, büyük bir olasılıkla babası olduğu yavrularını doğurmuş olduğunu düşünüyordu Aslı’nın.
Aradan on beş gün kadar geçmişti. Eski gücüne kavuşamasa da Aslı’ya görünebilecek duruma gelmişti. Yavrularını öylesine merak ediyordu ki, daha fazla beklemeyeceğini anladı. Bu arada bol bol yalanıp tüylerini biraz olsun parlatmıştı. Ev sahibi kadın kapıyı açtığında dışarı fırlayıp merdivenlerden hızla inmeye başladı. Kadın onun arkasından bakıp, öfkeli bir sesle Kerem’e seslendi.
“İnşallah bir daha gelmezsin buralara, anladın mı uyuz kedi?” diyerek içindeki nefreti ortaya koydu.
Kerem’in de istediği oydu ama bu haliyle kim beğenip alırdı ki onu evine. Eski hali olsa belki birileri, en azından Aslı’nın kedi seven sahibi eski tanıdığı olduğu için alabilirdi onu. Aslı’nın bulunduğu apartmana girip daire kapılarının önüne gitti. Sesine acıklı bir ton vererek miyavlamaya başladı. Bir süre miyavladı, ne gelen vardı ne giden. Bir süredir görünmeyen Aslı’nın, ev sahiplerinin başka bir yere taşındığına karar verip tam döneceği zaman içeriden bir miyavlama duydu. Bu Aslı’nın sesiydi. Sanki ona bir şeyler anlatmak istiyordu. Karşılıklı miyavlamaların bir işe yaramadığını, kapıyı açacak olan ev sahiplerinin bir yerlere gittiğini anlayan Kerem, daha sonra gelmek üzere oradan ayrıldı. Kapı önlerinde biraz zaman geçirip Aslı’nın sahibi kadını bekledi. Hava karardığı halde gelmemişti kadın. Karnı acıkan ve susayan Kerem evin yolunu tutmaktan başka çare olmadığını anlayıp kendi apartmanlarının kapısında beklemeye başladı. Çok geçmeden, yeni ev sahibi olan adamın karşıdan gelmekte olduğunu gördü. Adam apartmanın önüne geldiğinde Kerem’i görüp tanımıştı. Birlikte içeriye girdiler. Dairelerinin önüne gelip zili çaldığında eşi açtı kapıyı. Kocasının yanında Kerem’i görünce yüzünü buruşturan kadın:
“Niye getirdin bu uyuz kediyi eve?” diye sordu.
“Zaten bizim evde yaşamıyor mu bu kedi?” Diyerek soruyla karşılık verdi adam.
“Bu sabah çıkıp gitti diye sevinmiştim ben.”
“Biraz daha idare et bakalım, belki sahibi gelip alır. Ev sahibi bu kediyi sahibinin çok sevdiğini söyledi.”
“Hapisten çıkacakta, gelip kedisini alacak. Ölme eşeğim ölme” dedi kadın.
Ertesi gün yine çıkıp gitti Kerem Aslı’nın kapısının önüne. Yine bağırdı içeriye acıklı acıklı. İçeriden miyavlayan Aslı’nın umut kırıcı sesini duyup üzülen Kerem, bu yetmiyormuş gibi içine bir başka acı düşüren ikinci miyavlama duydu. Bu Aslı’nın, yani kendisinin babası olduğu yavrulardan biriydi. İkinci kez miyavladığında yavru kedi, içeriden gelen seslerin birden çoğaldığını duydu. Kediler orkestrası gibi olmuştu Kerem’in önünde durduğu kapının arkası. Bu sesleri duyup bir yandan mutlu olan Kerem diğer yandan da yavrularını ve sevgili Aslı’yı göremediği için çok üzülüyordu. Yavruların sesi kesilene dek bekledi orada. Daha sonra da Aslı’yla birkaç acılı miyavlamadan sonra ayrıldı kapının önünden. Giderken bir yandan da düşünüyordu Kerem; ev sahibi giderken kedilerine yiyecek su bırakmış mıdır diye. Bu düşüncesi yersizdi onun, Aslı’nın sahibi kedilerini çok seven, iyi yürekli bir kadındı. Yavrular şimdilik annelerini emip doyururken karınlarını, Aslı’nın da yiyeceklerini ve içeceklerini bırakmıştı. Annesi hasta olduğu için iki günlüğüne onun yanına gitmişti dün sabah erkenden, yarın sabah da gelecekti kadın.
Kendi apartmanlarına giren Kerem, gözü arkada kalarak dairelerinin önüne gelmişti. Birkaç miyavlamadan sonra içeriden gelen bir ses duydu.
“Seninki geldi” dedi evin hanımı. Biraz sonra da kapıyı açtı. ”Gel bakalım uyuz” deyip içeriye aldı Kerem’i. İçeriye giren Kerem mama kabının olduğu yere doğru gitti. Kadın arkasından homurdandı.
“İşi gücü boğaz bu uyuz kedinin” dedikten sonra kocasına dönüp sordu: “Haydi, çabuk hazırlan da götürelim şunu?”
“Biraz daha beklesek?” dedi kocası.
“Bir gün daha beklemeye dayanamam, bugün izinlisin, götürüp bırakalım şunu bir daha buraya gelemeyeceği bir yere.”
“Gelecek haftaya götürelim öyleyse?” diyen adamın bu işi yapmak istemediği anlaşılıyordu. Kadın çok kararlıydı Kerem’den kurtulmaya.
“Hayır Burak, hemen hazırlan, biraz sonra götürüyoruz bu kediyi.”
“Uzak mahallelerden birine götürüp bıraksak?”
“Kedi, evinin nerede olduğunu çok kolay bulur aynı şehirde olduktan sonra derdi rahmetli babaannem. Onun için çok uzaklara bırakmalıyız bu uyuzu.”
Kadının bu kararlılığını gören Kerem, bir an kaçıp saklanmak istedi ama bunun için kapının açılması gerekiyordu. Balkon kapısına baktı, zor da olsa oradan çatıya tırmanabilirdi, o da kapalıydı. Bir kendisine yaşam veren Elvan’ı gözlerinin önüne getirdi, bir de yaşamı kendisine zehir etmek için uğraşan yeni ev sahibi kadına baktı. İkisi de insan bunların, niye birbirlerine hiç benzemiyorlar diye düşündü. Üzerinde eşofmanları olan adamın soyunup elbiselerini giymeye başladığını gören Kerem’in umutları yavaş yavaş sönüyordu. Adam son bir kez daha bu istemediği işi yapmamak için karısına dönüp:
“Birkaç gün daha dursa şu kedi?” diye sordu.
“Bu küçücük dairede ayağıma takılan bu kediyi istemiyorum, anladın mı Burak?” diye bağırdı kocasına kadın.
“Büyük dairede otursak yine atarsın sen bu kediyi, nedir senin bu nefretin kedilerden?”
“Ben kedilerden nefret etmiyorum, bundan nefret ediyorum, anladın mı beni?”
“ Niye nefret ediyorsun bu zavallıdan, söyler misin?”
“Zavallıymış, şu sağ ön ayağının patisine bakar mısın sen” deyip Kerem’in fazla parmağını gösterdi kadın kocasına. Adam hiç önemsemedi karısının söylediklerini.
“Biliyorum, ben de gördüm onu. Ne varmış patisi öyleyse hayvanın?”
“Bunun uğursuzluk olduğunu bilmiyorsun demek?”
“Nereden çıkarıyorsun bunun uğursuzluk olduğunu? Ben inanmam öyle şeylere.”
“Bizim de öyle bir kedimiz vardı, o doğduktan sonra ailenin başına gelmeyen kalmadı. ”
“Ne ilgisi var be karıcım? Nasıl inanıyorsun böyle saçma sapan şeylere?”
“Saçma falan değil Burak, doğruyu söylüyorum ben. Fazla konuşma da söyle bakalım, ben mi yoksa bu uyuz kedi mi?” deyip son sözünü söylemişti kadın. Kocası onun bu tavrına çok şaşırmamıştı, karısını iyi tanıyordu. Karı kocanın kendisi için tartıştıklarını tavırlarından anlıyordu Kerem. Sonucun nereye bağlanacağını merakla bekliyordu.
“İlle de dediğini yaparsın değil mi karıcığım? Hazırlan da gidelim bakalım, götürelim zavallı kediciği uzak bir yere” diyen adam gerçekten üzgündü. Ama yine de fazla bir şey yapamıyordu, karısını bir kediye değişmenin bedelinin pahalı olacağını biliyordu. Kadın kocasına arkasını dönmüş, utku kazanmışçasına gülüyordu. Kocası bunu görmedi ama, Kerem durumun ayırtındaydı. Daha önce hazırlığını yapmış olan kadın, Kerem’i içine koyduğu çuvalın ağzını sıkıca bağladı…
Hasan Öztürk
editor@minikpati.com
Tüm Hikayeler
- Kedi Yüzünden
- Ponçik ve İnsanlar
- Evde Yaşama Sanatı -V-
- Evde Yaşama Sanatı IV
- Evde Yaşama Sanatı -III-
- Evde Yaşama Sanatı -II-
- Evde Yaşama Sanatı -I-
- Fino
- Eşek Şakaları
- Kum Kabı
- Koca Narin
- Diş Fırçası
- Son Kullanma Tarihi
- AVCI
- Güzellik Yarışması
- Balıkçı'nın Kedisi - II -
- Balıkçı'nın Kedisi -1-
- Kedilerin Sevdiği Adam
- BOBO
- Bozo Artık Burada Yaşamıyor...
- Kedili Adam - 2-
- Kedili Adam
- Bencilliğin Böylesi
- Sokak Köpekleri
- Pıtır'ın Maceraları
- Sürgün Günleri -III-
- Sürgün -II-
- İlk Aşk -I-
- Kaybol
- Başlarım Böyle Sokak Kediliğine
- Arap