Hikayeler
08/09/2010 Kedi Yüzünden
Saadet hanım pencere önünde ütü yapıyor, validesi Müride hanım mangal başında çocukların çoraplarını yamalıyordu. Saadet hanım ütünün burnunu bir ince gömleğin kırmaları arasında yürüterek :
- Anne hiç aklım başımda değil. Gülfem bu akşam eve gelmedi.Hala da meydanda yok.
Gülfem geçen martın yavrusu, van azmanı, gözlerinin içi mandalina renginde, samur kuyruk kaba kulak altın sarısı bir dişi kedi idi. Validesi kızını teselli için parmaklarını dikişin üzerinde durdurarak gözlüğünün üstünden bakarak :
- Merak etme Saadet, Gülfem geçende de iki gün iki gece gelmedi. Şimdi kızgınlık zamanları görürsün.. Nerede ise bir taraftan çıkar gelir.
Bu esnada bahçeden inceli kalınlı acı acı kedi sesleri duyuldu. Gırtlak nağmeleri ile dolu kulakları yırtan bir konserto.
Saadet hanım ütüyü bırakarak cüzi bir müddet kulak kabarttıktan sonra :
- Hah işte.. Gülfemin sesi, Kediciğimi boğuyorlar.
- Kebapçıların o aznavur kedisi kaplan daima bizimkinin arkasından gezer. Gülfemi en evvel o berbat etti. Ötekilere yol gösterdi. A.. dişi kedi istemem. Mahalle şırfıntısı oldu. Uyuzu, körü, mundarı, ne kadar erkek kedi varsa hepsi bizimkinin arkasında. Duvardan duvara, ağaçtan ağaca, damdan dama birbirini kovalayarak ne sağlam kiremit bırakıyorlar ne de insanda kafa beyin. Tıpkı Şehzadebaşının piyasa kızgınlarına benziyorlar. Aman ya rabbi İstanbulumuzun insanındaki hayvanındaki bu azgınlık nedir ? Sen bizi islah eyle, cümlemize hayırlar ver.
- O kebapçı olacak herif Halepli midir? Şamlı mıdır ? Nedir ?.. Başında bafur dumanı fes, yanağının üstünde kara biber kadar yapma bir ben. Ortasına kalay gibi bir elmas iğne sokulu güvez boyunbağı ruganlı potinler. İki dirhem bir çekirdek amma ne kadar nazik olsa nazeninim olamıyor. Yerli gülü olmadığı her halinden besbelli.
- Ne olursa olsun kızım. böyle günde renge çalıma bakılmaz. Evini öyle besliyor öyle besliyor ki her akşam iki eli tıklım tıklım gelir. O aznavur kedi hep et kırpıntısı ile besleniyor.. Onun için azılı. Et pahalı diyorlar, para yok diyorlar. A o bize göre. Bizim gibiler için yok. Geçen akşam damadım söylüyordu. Kebapçı dükkanlarında lokantalarda oturacak yer bulunmuyormuş. Danalar gibi insanlar boğazlandı. Topraklarımız kanlara bulandı. Ahmetçik öldü. Mehmetçik öldü. Ben donumu sattım. Sen gömleğini ; elde avuçta kalmadı. Kül kömür yedik. Fakat olanlar da var. Vakti ile küplerini dolduranlar doldurmuşlar.
Tizden pesten bozuk ahenk gayetle velveleli bir kedi "opera"sı daha duyuldu. Saadet hanım validesinin zamaneden şikayeti hakkında daima ıtnabe varan diskurını dinlemeyerek hemen tahtaboşa koştu. Komşunun bahçesine doğru uzanarak:
- A işte, işte Gülfem orada. Mutfağın damında. (validesine haykırarak) Koş anne koş. Tavan süpürgesini al da koş.
Kocakarı kolları sıvalı, havanın serinliğine rağmen biraz dekolte iş kıyafeti ile, uzun tavan süpürgesini yerlerde sürüyerek koşar. Kızının parmağı ile gösterdiği cihete bakarak:
- Ah kör olasıcalar. Duvarla bacanın arasına Gülfemi sıkıştırmışlar. Canavar gibi kediler etrafını almışlar. Makbule hanımın sincabi kedisi, imamın kuyruksuzu. Muhasebecilerin tekiri, a a a daha tanımadıklarım yedi mahalleden toplanma renk renk, boy boy nursuz, pirsiz kirli kediler. Hepsi orada hepsi. Aman hanım bu kızgınlık ne fena şey. Suratları pislik, tırmık içinde. (var avazı ile haykırarak) Mahallede bizimkinden başka dişi yok mu ? Bu kadar hovardanın hangisine yetişecek? İlahi seni Gülfemler götürsün. Namussuz kahpe. İnsanın pek fenasına gidiyor. Elcağzımla evden büyüttüm. Dosta düşmana bizi rezil ve rüsva etti bıraktı. Kedinin azgınlığından bile insana büyük bir ar geliyor. Kızları, karıları böyle terelelliye çıkanlara Allah imdat eylesin. Tahammül olunur şey değil. Bak, bak. Kebapçının kaplan en önde oturuyor. Bizim kediye bakıp bakıp yutkunuyor.
Evvela kaplan ve arkasından bir iki kedi daha Gülfeme hücum ederler. Saadet hanımın gözleri büyümüş bir sinir hali ile bağırarak :
- A gözümün önünde ben böyle şeye dayanamam. Anne sırığı indir. Hangisinin kafasına gelirse paralansın.
Kocakarı tavan süpürgesini aşk ile şevk ile bir kaldırıp indirir.Tangır tungur kiremitler yuvarlanır. Kırılır. Kediler hurrr bu köşeden öbür köşeye akarlar. mutfağın penceresinden biraz nezleli, biraz gunneli bir sesle bir beddua yükselir :
- İlahi elin kırılsın. İki yanında upuzun teneşirlere gelsin. Kalakala bir çürük mutfağım kaldı onu da başıma mı yıkacaksınız karılar? Allahın zorbaları. Bu nedir tangır tungur tepemde?
Müride hanım : "- A Emine hanım kızma kadınım kızma. Ben dama vurmadım kediye vurdum."
Emine hanım : - " O ne vuruş izansız? Tepemden aşağı yağmur gibi topraklar döküldü. Dama vurmamış hanım kediye vurmuş. Bunak lakırdısı. Kediye inen sopa dama dokunmaz mı? İmansız karılar kiremitleri daha yeni aktarttım. Etek dolusu para verdim. Ben dul karıyım. Sizin gibi kocam yok. Oynaşım yok. Alakalım yok. Belalım yok.
Müride Hanım : "- A çenen tutulsun çirkef. O ne kadar lakırdı ? Kimin oynaşı, alakalısı, belalısı varmış bakalım ? Ağzından çıkanı kulakların işitsin. Ben adamı kapı kapı sürüklerim. Namusuma lakırdı söyletmem."
Emine hanım : "-Ay aman güleyim bari. Yetmiş yaşındaki karı namusuna lakırdı söyletmiyor. Ayol sen başını açıpta ulu orta divan yoluna çıksan yüzüne bakan olmaz. Sümüğünü kimse atmaz. Keçi boynuzu karı"
Kediler boyunlar çarpık, gözler hasma dikik, kuyruklar müteharrik hep bir ağızdan bozuk bir arganun gibi muhtelif perdelerden bir "koro"dur tuttururlar.
Bu gürültü arasında Müride hanım : "-Senin oynaşın, sırdaşın yok ta bir sıraya dişlerini niye yıldızlattın? Puhu kuşu gibi o kuyruklu kuyruklu sürmeleri kimin için çekiyorsun? Mahmut paşada saç boyası bırakmadın, sarısını, kumralını hepsini tecrübe ettin. Geçen gün Hürmüze : "Bir gence varacağım, bütün malımı yedireceğim." demişsin. Artık senin başına ne genci kusar ne ihtiyarı. Hırtlamba yellos.
Emine hanım bu tecavüzlere koyu koyu cevaplar verir. Kavga kedilerin vaveylalarına karışır. Müride hanım süpürge sırığını bu kızgın nağmekarlara indirerek :
- Susunuz bakayım azgınlar. Düşmanım ne söylüyor anlayayım.
Diğer komşu Fikriyar hanım pencereye gelerek :
- Susunuz hanımlar. Ele güne karşı bu ne kepazelik. Kocam evde yerin dibine geçiyorum. Konu komşu pencerelere üşüştü. Sizi dinliyorlar.
Saadet hanım : "-Ah Fikriyar kardeşim, kedi yüzünden kavga. Kebapçıların kedisi bizim Gülfemin kanına girdi. Burada damın üstünde gözümüzün önünde olmadık rezalet yok.
Kebapçıların penceresi açılarak hımhımca bir ses :
- Kebapçılar kadar başınıza taş düşsün. Kuzum, kuzum bizim kaplan erkektir. Hangi dişi kuyruğunu sallarsa ona gider. Kedinizi zaptediniz.
Müride hanım bütün hınciyle süpürge sırığını birbiri arkasına kedilere indirip kiremitleri tarumar ederek kısıla kısıla bağırdı :
- Vallahi aleyhinize dava açacağım, sandığımda sepetimde ne varsa satıp savup avukatlara vereceğim. Hakkınızdan geleceğim.
Akşam üstü Şevki efendi eve gelince kayınvalidesini örtü döşek hasta buldu zevcesi Saadetten sordu :
- Annene birdenbire ne oldu böyle ?
- Bugün açık saçık tahtaboşa çamaşır astı da soğuk aldı.
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Tünelden İlk Çıkış, Hilmi Kitaphanesi
İstanbul, 1934.
Hacer Gani
editor@minikpati.com
Tüm Hikayeler
- Kedi Yüzünden
- Ponçik ve İnsanlar
- Evde Yaşama Sanatı -V-
- Evde Yaşama Sanatı IV
- Evde Yaşama Sanatı -III-
- Evde Yaşama Sanatı -II-
- Evde Yaşama Sanatı -I-
- Fino
- Eşek Şakaları
- Kum Kabı
- Koca Narin
- Diş Fırçası
- Son Kullanma Tarihi
- AVCI
- Güzellik Yarışması
- Balıkçı'nın Kedisi - II -
- Balıkçı'nın Kedisi -1-
- Kedilerin Sevdiği Adam
- BOBO
- Bozo Artık Burada Yaşamıyor...
- Kedili Adam - 2-
- Kedili Adam
- Bencilliğin Böylesi
- Sokak Köpekleri
- Pıtır'ın Maceraları
- Sürgün Günleri -III-
- Sürgün -II-
- İlk Aşk -I-
- Kaybol
- Başlarım Böyle Sokak Kediliğine
- Arap