Minik Pati, yardıma gereksinimi olan evcil hayvanların sahiplendirilmesi düşüncesiyle yapılmıştır. Sokakta da olsa, tehlikelerden uzak biçimde, sağlıklı olarak yaşayabilen hayvanların ilanları sitede yayınlanmaz. İlan sahibi, veteriner, konaklama, aşı parası gibi adlar altında, alıcıdan ücret talep edemez.
Hikayeler
21/03/2007 Kedili Adam - 2-
Kedi seven yaşlı kadının ölümü Kedili Adamı çok üzmüştü. Bu üzüntü sonunda iyileşmeye yüz tutan hastalığı yeniden artmıştı. Kedi ve köpeklerini getiren ilçe halkı da Kedili Adamın bu durumuna çok üzülüyorlardı. Eskisi gibi kendisine getirilen hayvanlara da gerektiği gibi bakamıyordu. Kedi seven yaşlı kadının sokakta kalan kedileri de Kedili Adamın deposuna gelmeye başlamışlardı. Kendi kedisi ve dört yavrusu için zorla bulduğu yiyeceklere ortak oluyorlardı kadının sokakta kalan kedileri.
Bazen aklı başına gelen Kedili Adam belediyede veterinerlik yapan sınıf arkadaşına gidip kedilerle ilgili yardım istemeyi düşünüyor, sonra da cayıyordu. İnsanların içine girdikten sonra buna ne gerek vardı. Böyle bir şey yapacağına geldiği yere dönüp terk ettiği evinde oturabilirdi. Pekiyi nereye varacaktı bu içerisinde bulunduğu durumun sonu. Kendi kedilerinin yemeğini zor bulurken kedi seven yaşlı kadının kedileri dert olmuştu başına. Onlardan ikisi de eksilmişti bu arada. Biri otobüsün altında kalmış diğeri de bir kasabın attığı taş nedeniyle ölmüştü.
Bir gün, oğluna benzettiği ve kedisini tedavi ettiği küçük çocuk, yanında genç ve güzel bir bayanla çıkıp geldi. Özel sepetinin içerisinde bir kedi vardı kadının elinde. Kedili Adamın yoksul yaşamını, uzayan sakalını gören kadın ilkin ürkmüştü ondan. Ancak, küçük çocuğun Kedili Adamın yanına gidip onunla öpüşmesi ve adamın çocuğa sevgi dolu bakışı onu cesaretlendirmişti. Çevresinde dört siyah yavru ve annelerinden başka Kedili Adamın kıyıp da kovamadığı kedi seven kadının sokakta bıraktığı yirmi kadar kedi, elindeki kendi besili Minnoş’una bakıyorlardı.
Kadın kendisini tanıttı. Adının Hacer olduğunu söyledi. Bu turistik ilçeye gezmeye gelmişlerdi. Güzel günler geçirirlerken çok sevdikleri kedisi hastalanmış, veteriner ararken Kedili Adam diye birinin bu işi çok iyi anladığı söylenmişti kadına. Kendi adını söyledikten sonra adama:
“Pardon, adınız nedir acaba?” diye sordu Hacer Hanım.
“Benim adım yok” diye yanıtladı onu Kedili Adam. Kadın şaşırmıştı bu yanıt karşısında.
“Nasıl olur, adsız insan olur mu beyefendi?” diye sorunca
“Bana Kedili Adam” diyebilirsiniz, beni bu ilçede öyle tanırlar” dedi Kedili Adam.
“Kedili Amca onun adı” diyerek konuşmaya katıldı küçük çocuk.
“Kediniz mi hasta?”diye sordu adam.
“Evet” dedi kadın.
“Getirin de bir bakayım” deyip kadının özel sepetinden çıkarıp önüne koyduğu kediyi kucağına alıp ilkin sevdi. Hep böyle yapardı; kendisine getirilen kedi ve köpekleri ilkin kucağına alıp onları sever sonra gerekeni yapardı.
“İki gündür kusuyor kedim" dedi kadın.
Kediyi muayene edip neler yapması ve hangi ilaçların kullanmasını uzun uzun anlattı kadına Kedili Adam. Onun derin bilgisi karşısında şaşkın şaşkın bakıyordu kadın. Kendini bildiğinden beri kedileri olmuştu Hacer Hanım’ın. Birçok kez onları veterinere götürmek zorunda kalmıştı. Bu karşısındaki adam kedilerini götürdüğü hiçbir veterinere benzemiyordu. Konusuna olağanüstü hâkim, derya gibi bilgili bir adamdı. Kadın, bir yandan adamın görünüşüne bakıyor bir de bilgisini düşünüyordu. Öylesine çelişkiliydi ki durumu, adamın bu izbe yerde ne işi var diye düşünüyordu. Çıkarıp hak ettiğinden çok fazla para verdi Kedili Adama.
“Bu verdiğiniz para çok fazla, kabul edemem” dedi Kedili Adam.
“Benim kedim çok değerlidir, onun için veriyorum size bu kadar parayı” diyerek itirazını kabul etmeyeceğini söyledi adama Hacer Hanım.
“Kediniz cins olarak değerli değil” dedi ve dünyadaki tüm değerli kedi cinslerini birer birer saydı adam. Kedisinin bu değerli türlere girmediğini, onun için de verdiği ücretin kedisi için değil de kendisine acıdığı için olduğunu, böyle bir şeyi de kabul etmeyeceğini söyledi kadına.
“Manevi değeri çok büyüktür benim kedimin” dedi kadın.
“Olabilir. Siz manen çok değer vermeye devam edin kedinize. Bana hakkım olan ücreti verin. Hatta hiç vermeseniz de olur”
“Ücret almazsanız nasıl doyuracaksınız karnınızı. Üstelik de bu kadar kedi var sizin elinize bakan, öyle değil mi?”
Kadının konuşmasından çok sıkılmıştı Kedili Adam. Aslında onun doğru söylediğini biliyordu. Yakın zamana dek başkasının verdiği yavan ekmekle karnını doyuruyordu. Şimdi ne olmuştu da gururu kabarmıştı bir anda? Adam, kedisini tatilde bile yanında taşıyan bu genç ve güzel kadın kuşkusuz iyi insandır, diye düşündü. Kendisine iyilik yapmak isteyen bu kadını kırdığını düşündü. Bu güzel bayanı kırmamak için şöyle bir yol buldu Kedili Adam: “Bana ücret olarak o paranın dörtte birini, geri kalanını da ölen bir dostumun şu kedilerine yardım olarak verin” dedi.
Kadın bu formüle gülmemek için kendisini zor tuttu. İçinden: “Nasıl bir adam bu böyle?” diye geçirdi. Parayı adama verip ona teşekkür ederek oradan ayrıldı. Kadının arkasından gitmeyen, Suzan’ın yavrularını sevmek için kalan küçük oğlana çikolata alması için bir miktar parayı zorla verdi Kedili adam.
Aradan bir süre geçip de havalar soğumaya başladığında kendisinden önce kedilerini düşünen adam, kaldığı depoda onların rahat etmeleri için özel yerler yaptı. Yirminin üzerinde kedisi vardı şu anda. Onu kedileriyle birlikte Askerlik Şubesinin önünden birkaç kez geçtiği gören şube başkanı yüzbaşı bir gün Kedili Adamı durdurmuştu. Bir süre sohbet etti Kedili Adamla. Göründüğü kadar akılsız olmadığını hatta onun bilgili bir adam olduğunu anlamıştı.
“Nasıl bakıyorsun bu kadar kediye?” diye sordu şube başkanı ona. Kedili adam durumu anlattı yüzbaşıya. Askerlerden artan yemekleri isteyip istemediğini sordu ona yüzbaşı. Adam böyle bir şeyi sevinerek kabul edeceğini söyledi. O günden sonra askerlerin her zaman döktükleri yemek artıklarını alan Kedili Adam yalnız kedilerinin değil kendi karnını da doyurmaya başladı askerlik şubesinden aldığı artıklarla. Yemek sorunu kalmamıştı ama gittikçe de yeniden sorun çıkacak gibi geliyordu ona. Birer birer dökülmeye başlamıştı sokak kedileri adamın kaldığı depoya. Eski kedilerine yenileri katılıyordu. Askerlik şubesinden aldığı yemek artıkları ancak yetiyordu kedi seven kadından kalan kedilerle kendilerinkilere; nüfus çoğaldıkça şubenin artıkları da yetmemeye başlıyordu. . .
Hastalığı yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Kendisini öylesine vermişti ki kedilere, kafasını tırmalayan eski düşüncelerle ilgilenmeye zamanı kalmıyordu. Bu da onun için bir tür rehabilitasyon oluyordu. Bir gün oturup düşündü. Belediyeye bir dilekçe yazmayı, çevresinde karınlarının doyurulmasını bekleyen sayıları yavaş yavaş elliyi bulmaya başlayan kediler için yardım istemeyi geçirdi aklından. Bir anda belediyenin önünden kedileriyle geçerken kendisiyle dalga geçen arkadaşı aklına geldiği için bu düşüncesinden caydı. Tanınmak istemiyordu bu ilçede. Herkesin tanıdığı Kedili Adam olarak yaşayıp öyle ölmek istiyordu. Fazla yaşamakta da gözü yoktu; hatta ne denli kısa olursa ömrüm o denli de iyi olur diye düşünüyordu.
Bir gün belediyenin önünden hasta bir kediyle geçen bir çocuk gören belediye veterineri:
“Bu kedi hastaya benziyor” dedi ona.
“Evet, hasta” dedi çocuk.
“Nereye götürüyorsun onu?” diye sordu veteriner.
“Veterinere” yanıtını verdi çocuk.
“Ben de veterinerim, getir bakayım kedine”
“Ben sana göstermem kedimi?”
“Niye?”
“Sen iyi anlamıyormuşsun kedilerden”
“Kim söyledi onu?”
“Herkes öyle söylüyor”
“Senin götürdüğün veteriner çok mu iyi anlıyor kedilerden?”
“Evet. O senden iyi anlıyormuş”
“Hayret. Bu ilçede benden başka bir veteriner var, o da belediyede çalışıyor benim gibi. Kedilerden de pek anlamaz üstelik. Senin gittiğin yönde veteriner olduğunu sanmıyorum”
“Ben biliyorum, daha önce de bu kedinin kardeşini götürmüştüm ona”
“Adı ne o veterinerin?”
“Kedili Amca?”
“Öyle ad mı olurmuş. Gerçek adı ne?
“Gerçek adı Kedili Adam ama biz çocuklar ona Kedili Amca diyoruz”
“Koluna taktığın o poşette ne var, kedi maması mı?”
“Hayır, kedi maması değil. Bunun içinde bir ekmekle zeytin var. Kedili Amcaya götürüyorum” deyip daha fazla konuşmak istemeyen çocuk oradan uzaklaşıp gitti. Belediye veterineri çok şaşırmıştı çocuğun söylediklerine. Yukarıya çıkıp birlikte olan diğer veteriner arkadaşını buldu. Biraz önce olanları ona anlattı.
“Benim kulağıma böyle bir şey geldi ama üzerinde durmamıştım” dedi arkadaşı.
“Kim acaba bu Kedili Adam denen kişi. Vizite ücreti olarak da ekmek zeytin alıyormuş?”
“Kendisine veteriner süsü veren zavallının biri demek?”
“Olabilir. Çocuğun arkasından gidip görseydim keşke. Belki de bir dolandırıcıdır?”
“Kim bilir?” dedi arkadaşı, “belki de yanlış şeyler yapıp kedilerin köpeklerin ölümüne neden olan bir cahildir?”
Bu sırada kendilerine imzalamaları için bir kâğıt getiren belediye çalışanlarından bir kadın konuşmaların sonunu duyup merak etmişti veterinerlerin ne konuştuklarını.
“Kimden söz ediyorsunuz siz?”
“Hiç be. Kendisine veteriner diyen bir adam türemiş” dedi veteriner.
“Kedili Adammış sözde adı” diye ekledi ikinci veteriner.
“Ben o adamı tanıyorum” dedi kadın. Veterinerlerden ikisi de çok şaşırmıştı kadının bu söylediğine.
“Ne, tanıyor musun?” diye hayretle sordu birinci veteriner.
“Evet, tanıyorum” dedi kadın.
“Nereden tanıyorsun?” diye sordu ikinci veteriner.
“Bizim apartmandan bir komşu kedisini götürdü ona.”
“Nasıl bir adammış bu?” diye soran birinci veterinerdi.
“Saç sakalı birbirine karışmış, belediyenin terkedilmiş eski deposunda bir sürü kediyle birlikte yaşıyormuş?”
“Hangi depo bu?” diye sordu veteriner.
“Eskiden itfaiyenin kullandığı bina” dedi kadın.
Ertesi gün sabahleyin ilk iş olarak Kedili Adamın kaldığı depoya gitti sınıf arkadaşı olan veteriner. Çok merak etmişti bu kendisine veteriner diyen adamı. Görüp konuşacak, kendisine veteriner dememesi için onu uyaracaktı. Böyle bir şeyin yasak olduğunu, o ısrar ederse kendisini veteriner olarak tanıtmayı, polise şikâyet edecekti. Veteriner olmak o kadar kolay bir iş değildi. Kolay olsa herkes veteriner olur diye düşünüyordu. Kendisi veteriner oluncaya dek neler çekmişti. O sahtekâra haddini bildirmek için elinden geleni yapmaya niyetliydi. Depoya gittiğinde karşısına çıkan, saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı dökülen bir zavallıyla karşılaşmıştı. Bir süre konuşmaya nasıl başlayacağını düşünürken karşısındaki adam, düzgün bir İstanbul şivesiyle kendisine: “Günaydın” dedi.
“Günaydın” demek zorunda kaldı adı Ahmet olan belediye veterineri. Bir gün arkasında kara kedilerle belediyenin önünden geçerken görmüş, hatta laf atıp dalga geçmişti onunla. Anımsamıştı Kedili Adamı görünce.
“Bir şey mi istiyorsunuz?” derken gözlerinin içerisine bakmıyordu onun Kedili Adam. Çünkü bir zamanlar ders çalıştırdığı arkadaşını tanımış, onun da kendisini tanımasını istemiyordu.
“Evet” dedi veteriner Ahmet.
“Nedir istediğiniz?” diye sorarken Kedili Adam tanınmamak için, sanki kedilerden biriyle ilgileniyormuş gibi arkasını dönmüştü okul arkadaşına.
“Sen veteriner misin? Öyle söylüyorlar senin için?”
“Bir zamanlar evet”
“Şimdi pekiyi?”
“Şimdi burada kedilerimle yaşıyorum gördüğünüz gibi”
“Halen veteriner diye tanıtıyor muşsun kendini?”
“Ben öyle tanıtmıyorum. Yaptığım işten dolayı veteriner diyorlar sanırım bana”
“Ne işi yapıyorsun sen?”
“Hastalanan hayvanlarını getiren olursa bakıyorum onlara. Bakmamak olmaz değil mi? Ne de olsa bir zamanlar veterinerlik yapmıştım”
“Diplomanı görebilir miyim?”diyen okul arkadaşı konuşarak yanına yaklaşmıştı Kedili Adamın.
“Yanımda taşımıyorum diplomamı”
“O zaman yasak bir şey yapıyorsun sen.
“Niye?”
“Diplomasız iş yapıyorsun?”
“Ben yalnız iyilik olsun diye yapıyorum bu işi”
“Bana döner misin sen?” dedi Kedili Adama. Sanki bir yerlerden tanıyormuş gibi geldi bu perişan kılıklı adamın sesi ona.
“Niye dönmemi istiyorsun?” diye sordu arkadaşının yüzünü görmesinden çekinen Kedili Adam. Sesinin tonunu değiştirerek konuşmadığına pişman oldu. Sesimi tanıdı sanırım diye düşündü.
“Dön dön. Yüzünü görmek istiyorum” diye dayatınca ister istemez ona doğru dönmek zorunda kaldı Kedili Adam. Arkadaşı dikkatle bakıyordu onu tanımak için. O ise gözlerini kaçırıyordu arkadaşından.
“İzninizle işim var” deyip oradan ayrılmak istedi Kedili Adam. Daha birkaç adım atmadan arkasından hiç istemediği bir adla kendisine seslenildiğini duydu.
“Acele etme be Orhancım. Ne güzel konuşuyorduk? Olduğu yerde bir sallanmıştı Kedili Adam. Düşmemek için çaba harcıyordu. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu çünkü eski arkadaşının kendisini tanıdığını anlamıştı. Ahmet de şaşkındı. Bu çok zeki ve aynı zamanda iyi bir veteriner olduğuna inandığı sınıf arkadaşının haline çok şaşırmıştı.
“Beni başka birine benzettiniz” dedi ona Kedili Adam.
“Sanmıyorum. Dört yıl birlikte okuduk seninle. Yalnız aynı sınıfta okumakla da kalmadı arkadaşlığımız. Beni kaç kez ders çalışıp zor derslerden sınıf geçmemi sağladın. Seni çok geç tanıdığım için kızıyorum kendime”
“Öyle olsa bile buradan gitmeni istiyorum Ahmet. Lütfen beni rahatsız etme”
“O istediğin öyle kolay yerine getirilecek şey değil benim için. Gel buraya da konuşalım. Ben senin dostunum. Ne olursun anlat bana seni bu hale getiren dert nedir?”
“Hiçbir derdim yok Ahmet, git lütfen buradan.”
“Gitmeyeceğimi biliyorsun. İlkin oturup uzun uzun konuşalım, ondan sonra istersen gideceğim, söz veriyorum. Seni tanıdığımı da kimseye söylemeyeceğim.”
“Söz mü?”
“Evet, söz.”
İki arkadaş oturup uzun uzun konuştular. Konuşurken bazen ağladı ama sonunda kimseye açamadığı dertlerini eski bir arkadaşına anlatıp rahatlamıştı Kedili Adam. Ahmet ona belediyenin kedi barınağı projesini anlatıp burada görev alacak birini aradıklarını söyledi. Böylece onun çok sevdiği kedilerinden ayrılmayacağını anlattı. Onu evine götürüp, temizlenip karnını iyice bir doyurmasını sağladıktan sonra kendi takım elbiselerinden birini zorla giydirdi. Ertesi gün Kedili Adamı belediye başkanıyla tanıştırıp kedi bakım evinin başına getirilmesi sağlamak için aracı oldu arkadaşı. Belediye başkanı ikisinden de çok özür dileyerek:
“Benim kafamda başka birisi var o iş için, keşke daha önce söyleseydiniz” dedi.
“Bugün karşılaştık arkadaşımla başkanım” dedi Ahmet. “Siz kimi düşünüyorsunuz acaba?” diye sordu.
“Ben tanımıyorum kendisini, ama tanıdığım birkaç kişi ondan söz etti. O da veterinermiş, öyle söylediler. Hem kedileri çok seviyormuş, hem de karnını çok zor doyuran biriymiş, onu bu barınağın başına getirmek istiyorum. Adını bile bilmiyor kimse, Kedili Adam diyorlar kendisine”
“O öldü Başkanım” dedi veteriner Ahmet.
“Öldü mü?” diye sordu başkan. Biraz da şaşırmıştı.
“Evet. Dün öldü ve gömüldü.”
“Vah vah, çok üzüldüm. O zaman arkadaşı alabiliriz onun yerine kedi barınağının başına. Yarın belgelerinizi tamamlayıp, öbür gün de başlayın işe Orhan Bey” dedi Başkan. Başkanın yanından çıkarlarken ikisi de sevinçliydiler. Kedili Adam hem kedilerinden ayrılmayacak ve hem de acı anılarının olduğu için gitmeye korktuğu eski kentine dönmeyecekti. Açlık da yoktu bundan sonra. Tok karnına sevecekti yaşamının bir parçası olan kedileri. . .
Hasan ÖZTÜRK
editor@minikpati.com
Bazen aklı başına gelen Kedili Adam belediyede veterinerlik yapan sınıf arkadaşına gidip kedilerle ilgili yardım istemeyi düşünüyor, sonra da cayıyordu. İnsanların içine girdikten sonra buna ne gerek vardı. Böyle bir şey yapacağına geldiği yere dönüp terk ettiği evinde oturabilirdi. Pekiyi nereye varacaktı bu içerisinde bulunduğu durumun sonu. Kendi kedilerinin yemeğini zor bulurken kedi seven yaşlı kadının kedileri dert olmuştu başına. Onlardan ikisi de eksilmişti bu arada. Biri otobüsün altında kalmış diğeri de bir kasabın attığı taş nedeniyle ölmüştü.
Bir gün, oğluna benzettiği ve kedisini tedavi ettiği küçük çocuk, yanında genç ve güzel bir bayanla çıkıp geldi. Özel sepetinin içerisinde bir kedi vardı kadının elinde. Kedili Adamın yoksul yaşamını, uzayan sakalını gören kadın ilkin ürkmüştü ondan. Ancak, küçük çocuğun Kedili Adamın yanına gidip onunla öpüşmesi ve adamın çocuğa sevgi dolu bakışı onu cesaretlendirmişti. Çevresinde dört siyah yavru ve annelerinden başka Kedili Adamın kıyıp da kovamadığı kedi seven kadının sokakta bıraktığı yirmi kadar kedi, elindeki kendi besili Minnoş’una bakıyorlardı.
Kadın kendisini tanıttı. Adının Hacer olduğunu söyledi. Bu turistik ilçeye gezmeye gelmişlerdi. Güzel günler geçirirlerken çok sevdikleri kedisi hastalanmış, veteriner ararken Kedili Adam diye birinin bu işi çok iyi anladığı söylenmişti kadına. Kendi adını söyledikten sonra adama:
“Pardon, adınız nedir acaba?” diye sordu Hacer Hanım.
“Benim adım yok” diye yanıtladı onu Kedili Adam. Kadın şaşırmıştı bu yanıt karşısında.
“Nasıl olur, adsız insan olur mu beyefendi?” diye sorunca
“Bana Kedili Adam” diyebilirsiniz, beni bu ilçede öyle tanırlar” dedi Kedili Adam.
“Kedili Amca onun adı” diyerek konuşmaya katıldı küçük çocuk.
“Kediniz mi hasta?”diye sordu adam.
“Evet” dedi kadın.
“Getirin de bir bakayım” deyip kadının özel sepetinden çıkarıp önüne koyduğu kediyi kucağına alıp ilkin sevdi. Hep böyle yapardı; kendisine getirilen kedi ve köpekleri ilkin kucağına alıp onları sever sonra gerekeni yapardı.
“İki gündür kusuyor kedim" dedi kadın.
Kediyi muayene edip neler yapması ve hangi ilaçların kullanmasını uzun uzun anlattı kadına Kedili Adam. Onun derin bilgisi karşısında şaşkın şaşkın bakıyordu kadın. Kendini bildiğinden beri kedileri olmuştu Hacer Hanım’ın. Birçok kez onları veterinere götürmek zorunda kalmıştı. Bu karşısındaki adam kedilerini götürdüğü hiçbir veterinere benzemiyordu. Konusuna olağanüstü hâkim, derya gibi bilgili bir adamdı. Kadın, bir yandan adamın görünüşüne bakıyor bir de bilgisini düşünüyordu. Öylesine çelişkiliydi ki durumu, adamın bu izbe yerde ne işi var diye düşünüyordu. Çıkarıp hak ettiğinden çok fazla para verdi Kedili Adama.
“Bu verdiğiniz para çok fazla, kabul edemem” dedi Kedili Adam.
“Benim kedim çok değerlidir, onun için veriyorum size bu kadar parayı” diyerek itirazını kabul etmeyeceğini söyledi adama Hacer Hanım.
“Kediniz cins olarak değerli değil” dedi ve dünyadaki tüm değerli kedi cinslerini birer birer saydı adam. Kedisinin bu değerli türlere girmediğini, onun için de verdiği ücretin kedisi için değil de kendisine acıdığı için olduğunu, böyle bir şeyi de kabul etmeyeceğini söyledi kadına.
“Manevi değeri çok büyüktür benim kedimin” dedi kadın.
“Olabilir. Siz manen çok değer vermeye devam edin kedinize. Bana hakkım olan ücreti verin. Hatta hiç vermeseniz de olur”
“Ücret almazsanız nasıl doyuracaksınız karnınızı. Üstelik de bu kadar kedi var sizin elinize bakan, öyle değil mi?”
Kadının konuşmasından çok sıkılmıştı Kedili Adam. Aslında onun doğru söylediğini biliyordu. Yakın zamana dek başkasının verdiği yavan ekmekle karnını doyuruyordu. Şimdi ne olmuştu da gururu kabarmıştı bir anda? Adam, kedisini tatilde bile yanında taşıyan bu genç ve güzel kadın kuşkusuz iyi insandır, diye düşündü. Kendisine iyilik yapmak isteyen bu kadını kırdığını düşündü. Bu güzel bayanı kırmamak için şöyle bir yol buldu Kedili Adam: “Bana ücret olarak o paranın dörtte birini, geri kalanını da ölen bir dostumun şu kedilerine yardım olarak verin” dedi.
Kadın bu formüle gülmemek için kendisini zor tuttu. İçinden: “Nasıl bir adam bu böyle?” diye geçirdi. Parayı adama verip ona teşekkür ederek oradan ayrıldı. Kadının arkasından gitmeyen, Suzan’ın yavrularını sevmek için kalan küçük oğlana çikolata alması için bir miktar parayı zorla verdi Kedili adam.
Aradan bir süre geçip de havalar soğumaya başladığında kendisinden önce kedilerini düşünen adam, kaldığı depoda onların rahat etmeleri için özel yerler yaptı. Yirminin üzerinde kedisi vardı şu anda. Onu kedileriyle birlikte Askerlik Şubesinin önünden birkaç kez geçtiği gören şube başkanı yüzbaşı bir gün Kedili Adamı durdurmuştu. Bir süre sohbet etti Kedili Adamla. Göründüğü kadar akılsız olmadığını hatta onun bilgili bir adam olduğunu anlamıştı.
“Nasıl bakıyorsun bu kadar kediye?” diye sordu şube başkanı ona. Kedili adam durumu anlattı yüzbaşıya. Askerlerden artan yemekleri isteyip istemediğini sordu ona yüzbaşı. Adam böyle bir şeyi sevinerek kabul edeceğini söyledi. O günden sonra askerlerin her zaman döktükleri yemek artıklarını alan Kedili Adam yalnız kedilerinin değil kendi karnını da doyurmaya başladı askerlik şubesinden aldığı artıklarla. Yemek sorunu kalmamıştı ama gittikçe de yeniden sorun çıkacak gibi geliyordu ona. Birer birer dökülmeye başlamıştı sokak kedileri adamın kaldığı depoya. Eski kedilerine yenileri katılıyordu. Askerlik şubesinden aldığı yemek artıkları ancak yetiyordu kedi seven kadından kalan kedilerle kendilerinkilere; nüfus çoğaldıkça şubenin artıkları da yetmemeye başlıyordu. . .
Hastalığı yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Kendisini öylesine vermişti ki kedilere, kafasını tırmalayan eski düşüncelerle ilgilenmeye zamanı kalmıyordu. Bu da onun için bir tür rehabilitasyon oluyordu. Bir gün oturup düşündü. Belediyeye bir dilekçe yazmayı, çevresinde karınlarının doyurulmasını bekleyen sayıları yavaş yavaş elliyi bulmaya başlayan kediler için yardım istemeyi geçirdi aklından. Bir anda belediyenin önünden kedileriyle geçerken kendisiyle dalga geçen arkadaşı aklına geldiği için bu düşüncesinden caydı. Tanınmak istemiyordu bu ilçede. Herkesin tanıdığı Kedili Adam olarak yaşayıp öyle ölmek istiyordu. Fazla yaşamakta da gözü yoktu; hatta ne denli kısa olursa ömrüm o denli de iyi olur diye düşünüyordu.
Bir gün belediyenin önünden hasta bir kediyle geçen bir çocuk gören belediye veterineri:
“Bu kedi hastaya benziyor” dedi ona.
“Evet, hasta” dedi çocuk.
“Nereye götürüyorsun onu?” diye sordu veteriner.
“Veterinere” yanıtını verdi çocuk.
“Ben de veterinerim, getir bakayım kedine”
“Ben sana göstermem kedimi?”
“Niye?”
“Sen iyi anlamıyormuşsun kedilerden”
“Kim söyledi onu?”
“Herkes öyle söylüyor”
“Senin götürdüğün veteriner çok mu iyi anlıyor kedilerden?”
“Evet. O senden iyi anlıyormuş”
“Hayret. Bu ilçede benden başka bir veteriner var, o da belediyede çalışıyor benim gibi. Kedilerden de pek anlamaz üstelik. Senin gittiğin yönde veteriner olduğunu sanmıyorum”
“Ben biliyorum, daha önce de bu kedinin kardeşini götürmüştüm ona”
“Adı ne o veterinerin?”
“Kedili Amca?”
“Öyle ad mı olurmuş. Gerçek adı ne?
“Gerçek adı Kedili Adam ama biz çocuklar ona Kedili Amca diyoruz”
“Koluna taktığın o poşette ne var, kedi maması mı?”
“Hayır, kedi maması değil. Bunun içinde bir ekmekle zeytin var. Kedili Amcaya götürüyorum” deyip daha fazla konuşmak istemeyen çocuk oradan uzaklaşıp gitti. Belediye veterineri çok şaşırmıştı çocuğun söylediklerine. Yukarıya çıkıp birlikte olan diğer veteriner arkadaşını buldu. Biraz önce olanları ona anlattı.
“Benim kulağıma böyle bir şey geldi ama üzerinde durmamıştım” dedi arkadaşı.
“Kim acaba bu Kedili Adam denen kişi. Vizite ücreti olarak da ekmek zeytin alıyormuş?”
“Kendisine veteriner süsü veren zavallının biri demek?”
“Olabilir. Çocuğun arkasından gidip görseydim keşke. Belki de bir dolandırıcıdır?”
“Kim bilir?” dedi arkadaşı, “belki de yanlış şeyler yapıp kedilerin köpeklerin ölümüne neden olan bir cahildir?”
Bu sırada kendilerine imzalamaları için bir kâğıt getiren belediye çalışanlarından bir kadın konuşmaların sonunu duyup merak etmişti veterinerlerin ne konuştuklarını.
“Kimden söz ediyorsunuz siz?”
“Hiç be. Kendisine veteriner diyen bir adam türemiş” dedi veteriner.
“Kedili Adammış sözde adı” diye ekledi ikinci veteriner.
“Ben o adamı tanıyorum” dedi kadın. Veterinerlerden ikisi de çok şaşırmıştı kadının bu söylediğine.
“Ne, tanıyor musun?” diye hayretle sordu birinci veteriner.
“Evet, tanıyorum” dedi kadın.
“Nereden tanıyorsun?” diye sordu ikinci veteriner.
“Bizim apartmandan bir komşu kedisini götürdü ona.”
“Nasıl bir adammış bu?” diye soran birinci veterinerdi.
“Saç sakalı birbirine karışmış, belediyenin terkedilmiş eski deposunda bir sürü kediyle birlikte yaşıyormuş?”
“Hangi depo bu?” diye sordu veteriner.
“Eskiden itfaiyenin kullandığı bina” dedi kadın.
Ertesi gün sabahleyin ilk iş olarak Kedili Adamın kaldığı depoya gitti sınıf arkadaşı olan veteriner. Çok merak etmişti bu kendisine veteriner diyen adamı. Görüp konuşacak, kendisine veteriner dememesi için onu uyaracaktı. Böyle bir şeyin yasak olduğunu, o ısrar ederse kendisini veteriner olarak tanıtmayı, polise şikâyet edecekti. Veteriner olmak o kadar kolay bir iş değildi. Kolay olsa herkes veteriner olur diye düşünüyordu. Kendisi veteriner oluncaya dek neler çekmişti. O sahtekâra haddini bildirmek için elinden geleni yapmaya niyetliydi. Depoya gittiğinde karşısına çıkan, saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı dökülen bir zavallıyla karşılaşmıştı. Bir süre konuşmaya nasıl başlayacağını düşünürken karşısındaki adam, düzgün bir İstanbul şivesiyle kendisine: “Günaydın” dedi.
“Günaydın” demek zorunda kaldı adı Ahmet olan belediye veterineri. Bir gün arkasında kara kedilerle belediyenin önünden geçerken görmüş, hatta laf atıp dalga geçmişti onunla. Anımsamıştı Kedili Adamı görünce.
“Bir şey mi istiyorsunuz?” derken gözlerinin içerisine bakmıyordu onun Kedili Adam. Çünkü bir zamanlar ders çalıştırdığı arkadaşını tanımış, onun da kendisini tanımasını istemiyordu.
“Evet” dedi veteriner Ahmet.
“Nedir istediğiniz?” diye sorarken Kedili Adam tanınmamak için, sanki kedilerden biriyle ilgileniyormuş gibi arkasını dönmüştü okul arkadaşına.
“Sen veteriner misin? Öyle söylüyorlar senin için?”
“Bir zamanlar evet”
“Şimdi pekiyi?”
“Şimdi burada kedilerimle yaşıyorum gördüğünüz gibi”
“Halen veteriner diye tanıtıyor muşsun kendini?”
“Ben öyle tanıtmıyorum. Yaptığım işten dolayı veteriner diyorlar sanırım bana”
“Ne işi yapıyorsun sen?”
“Hastalanan hayvanlarını getiren olursa bakıyorum onlara. Bakmamak olmaz değil mi? Ne de olsa bir zamanlar veterinerlik yapmıştım”
“Diplomanı görebilir miyim?”diyen okul arkadaşı konuşarak yanına yaklaşmıştı Kedili Adamın.
“Yanımda taşımıyorum diplomamı”
“O zaman yasak bir şey yapıyorsun sen.
“Niye?”
“Diplomasız iş yapıyorsun?”
“Ben yalnız iyilik olsun diye yapıyorum bu işi”
“Bana döner misin sen?” dedi Kedili Adama. Sanki bir yerlerden tanıyormuş gibi geldi bu perişan kılıklı adamın sesi ona.
“Niye dönmemi istiyorsun?” diye sordu arkadaşının yüzünü görmesinden çekinen Kedili Adam. Sesinin tonunu değiştirerek konuşmadığına pişman oldu. Sesimi tanıdı sanırım diye düşündü.
“Dön dön. Yüzünü görmek istiyorum” diye dayatınca ister istemez ona doğru dönmek zorunda kaldı Kedili Adam. Arkadaşı dikkatle bakıyordu onu tanımak için. O ise gözlerini kaçırıyordu arkadaşından.
“İzninizle işim var” deyip oradan ayrılmak istedi Kedili Adam. Daha birkaç adım atmadan arkasından hiç istemediği bir adla kendisine seslenildiğini duydu.
“Acele etme be Orhancım. Ne güzel konuşuyorduk? Olduğu yerde bir sallanmıştı Kedili Adam. Düşmemek için çaba harcıyordu. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu çünkü eski arkadaşının kendisini tanıdığını anlamıştı. Ahmet de şaşkındı. Bu çok zeki ve aynı zamanda iyi bir veteriner olduğuna inandığı sınıf arkadaşının haline çok şaşırmıştı.
“Beni başka birine benzettiniz” dedi ona Kedili Adam.
“Sanmıyorum. Dört yıl birlikte okuduk seninle. Yalnız aynı sınıfta okumakla da kalmadı arkadaşlığımız. Beni kaç kez ders çalışıp zor derslerden sınıf geçmemi sağladın. Seni çok geç tanıdığım için kızıyorum kendime”
“Öyle olsa bile buradan gitmeni istiyorum Ahmet. Lütfen beni rahatsız etme”
“O istediğin öyle kolay yerine getirilecek şey değil benim için. Gel buraya da konuşalım. Ben senin dostunum. Ne olursun anlat bana seni bu hale getiren dert nedir?”
“Hiçbir derdim yok Ahmet, git lütfen buradan.”
“Gitmeyeceğimi biliyorsun. İlkin oturup uzun uzun konuşalım, ondan sonra istersen gideceğim, söz veriyorum. Seni tanıdığımı da kimseye söylemeyeceğim.”
“Söz mü?”
“Evet, söz.”
İki arkadaş oturup uzun uzun konuştular. Konuşurken bazen ağladı ama sonunda kimseye açamadığı dertlerini eski bir arkadaşına anlatıp rahatlamıştı Kedili Adam. Ahmet ona belediyenin kedi barınağı projesini anlatıp burada görev alacak birini aradıklarını söyledi. Böylece onun çok sevdiği kedilerinden ayrılmayacağını anlattı. Onu evine götürüp, temizlenip karnını iyice bir doyurmasını sağladıktan sonra kendi takım elbiselerinden birini zorla giydirdi. Ertesi gün Kedili Adamı belediye başkanıyla tanıştırıp kedi bakım evinin başına getirilmesi sağlamak için aracı oldu arkadaşı. Belediye başkanı ikisinden de çok özür dileyerek:
“Benim kafamda başka birisi var o iş için, keşke daha önce söyleseydiniz” dedi.
“Bugün karşılaştık arkadaşımla başkanım” dedi Ahmet. “Siz kimi düşünüyorsunuz acaba?” diye sordu.
“Ben tanımıyorum kendisini, ama tanıdığım birkaç kişi ondan söz etti. O da veterinermiş, öyle söylediler. Hem kedileri çok seviyormuş, hem de karnını çok zor doyuran biriymiş, onu bu barınağın başına getirmek istiyorum. Adını bile bilmiyor kimse, Kedili Adam diyorlar kendisine”
“O öldü Başkanım” dedi veteriner Ahmet.
“Öldü mü?” diye sordu başkan. Biraz da şaşırmıştı.
“Evet. Dün öldü ve gömüldü.”
“Vah vah, çok üzüldüm. O zaman arkadaşı alabiliriz onun yerine kedi barınağının başına. Yarın belgelerinizi tamamlayıp, öbür gün de başlayın işe Orhan Bey” dedi Başkan. Başkanın yanından çıkarlarken ikisi de sevinçliydiler. Kedili Adam hem kedilerinden ayrılmayacak ve hem de acı anılarının olduğu için gitmeye korktuğu eski kentine dönmeyecekti. Açlık da yoktu bundan sonra. Tok karnına sevecekti yaşamının bir parçası olan kedileri. . .
Hasan ÖZTÜRK
editor@minikpati.com
Tüm Hikayeler
- Kedi Yüzünden
- Ponçik ve İnsanlar
- Evde Yaşama Sanatı -V-
- Evde Yaşama Sanatı IV
- Evde Yaşama Sanatı -III-
- Evde Yaşama Sanatı -II-
- Evde Yaşama Sanatı -I-
- Fino
- Eşek Şakaları
- Kum Kabı
- Koca Narin
- Diş Fırçası
- Son Kullanma Tarihi
- AVCI
- Güzellik Yarışması
- Balıkçı'nın Kedisi - II -
- Balıkçı'nın Kedisi -1-
- Kedilerin Sevdiği Adam
- BOBO
- Bozo Artık Burada Yaşamıyor...
- Kedili Adam - 2-
- Kedili Adam
- Bencilliğin Böylesi
- Sokak Köpekleri
- Pıtır'ın Maceraları
- Sürgün Günleri -III-
- Sürgün -II-
- İlk Aşk -I-
- Kaybol
- Başlarım Böyle Sokak Kediliğine
- Arap